622’den başlayan dönemdeki riba konusu ile günümüzdeki faiz konusunun haramlığı konusunda çok az itirazlar var. Bu konuda toplumda büyük bir uzlaşma mevcut.
Faiz sadece günümüzün değil, bütün dönem ve bütün toplumların, hatta bütün dinlerin ve bütün insanlık tarihinin yalnız dini yönüyle değil, ekonomik ve siyasi yönleri de dahil bütün alanların temel tartışmalı konularındandır.
Bu konu yalnız ekonominin ve siyasetin konusu olmanın dışında, bireysel parasal ilişkilerden, devletlerarası ilişkilere kadar önemli ve hassas bir mevzudur.
Toplumun gündeminde faiz konusu kadar olmasa da, çokça tartışılan başka konular da vardı ama diyebiliriz ki mutabakata yakın oranda çözüme kavuşmuş durumdadırlar. Örneklendirirsek; sigorta, enflasyon oranında paranın satın alma gücünün hesaplanması, kira sertifikası, katılım bankalarından ev almak gibi. İbni Teymiyye'nin fetvaları olmasaydı talak konusu hala sürüncemede olacaktı ve ailevi sürtüşmeler devam edecekti herhalde.
Peki, faiz ve faizsizlik konuları neden bu kadar alevlendi? Çünkü Katılım Bankaları çıkınca faiz üzerinden toplumları sömürenlerin oyunu tökezlemeye başladı.
İçinde yaşadığımız zaman diliminin konu ile ilgili problemlerini çözmek istiyorsak; köklü bir “dini ve ekonomik düşünce” üretmek zorundayız. İsimlendirmelere fazla takılmadan, işin özünü ortaya koymalıyız.
İster borçlu zarar görsün, ister alacaklı; ikisi de zulümdür. İkisi de zarar görmeyebilir.
Ticarette vade farkı meşrudur. Tek fiyat geçerli olduğu sürece TOKİ’nin ev satması ticarettir, kredi değildir. Banka sadece tahsilât yapan bir pozisyondadır.
Bu ülkede 1983 yılından sonra başlatılan devletin verdiği kredilerle kooperatifleşme yoluyla ev edinme ve son yıllardaki TOKİ uygulamaları olmasaydı, bu ülke “gecekondu” mantalitesini hiç mi hiç aşamazdı. Çünkü bu ülkenin her yıl 300 bin konuta ve en az 500 bin kişilik yeni istihdam alanına ihtiyacı var.
Kalkınma Bankalarından yapılan alımlar da murabaha sistemi üzerinden yapılmaktadır ve ticari bir işlemdir. Fiyatlar kesindir ve sonradan artış göstermez.
Murabaha bir ticaret şeklidir. Ancak sistemi yalnız onun üzerine bina etmemek gerekir.
Mudaraba bir emek-sermaye ortaklığıdır. Hz. Peygamberin Hz. Hatice'nin mallarını satması gibi.
21. yüzyılda ücret yerine emek-sermaye sistemi ağırlıkta olacak zannederim. Çünkü miktarı ne olursa olsun ücretler insanları tatmin etmiyor. Çözüm, emek-sermaye ortaklığıdır.
Modern toplumların mantalitesini değerlendirirken, mukayeseye dikkat etmek gerekir. Tarım toplumunda emek-sermaye anlayışı daha rahat anlaşılabileceği halde, sanayi toplumundaki emek-sermaye anlayışları daha karmaşık bir yapıdadır.
Para vakıfları niçin doğmuş, iyi anlamak gerekir. Hedef tefecilik mi, üretim ve ticareti teşvik mi? Ebu Suud para vakıfları için “caizdir” diyor. Bazı ulema, ya konuyu değerlendirme farklılığından veya satır aralarını farklı okumaktan dolayı para vakıfları için “hile” kavramını kullanıyor. İşte bir incelik daha, buradaki “hile” kavramını “çözüm” diye anlamak daha gerçekçi olmaz mı? Çünkü buradaki amaç para satmak değil, üretimi ve ticareti teşviktir.
Her menfaat faiz diye anlaşılırsa, yatırımı ve ticareti Müslümanlara kapatmış olmaz mıyız?
Unutmayalım, gelişmekte olan ülkelere dayatılan sistem; üretmek üzerine değil, tüketmek üzerinedir. Yani hedef “hak elde etmek” değil, “elde etmektir”.
İslami sermaye, seküler sermaye ile birleşiyorsa, hangi faizden/ribadan bahsedeceğiz?
Riba veya faiz kavramı statik değil, dinamiktir. Günün şartlarına göre şekil alır. Dikkatli olmak gerekir.
Faiz yasağı, emeksiz kazanca bir sınır çekiyor, kar faktörü iktisadi şevki yaşatıyor. Paranın para olarak para getirmesi yasaktır. Kazanç emeğe dayalıdır. Sermaye ancak emekle birleşerek çalışırsa meşrudur.
Devletler faiz elde etmek için değil, yatırımı, üretimi, istihdamı ve ihracatı geliştirmek için banka kurmalıdırlar. Bu anlamda; çiftçinin ve ziraatçının üretimini artırmaya teşvik etmek ve kalkındırmak için Ziraat Bankası, esnafı, üreticiyi ve yatırımcıyı teşvik için Halk Bankası modern anlamda bankacılık yapmak yerine kuruluşlarındaki ilkelere dönmelidir.
İktisadın alacağı yönü siyaset belirler. Yani son söz politikacılarındır. Devlet iktidar demektir. İyi veya iyi değil, o seçmenlerin kabulleri ve taraftarlığı ile ilgilidir. Hüküm cümlesi ile ifade edecek olursak; “Nasılsanız öyle idare olunursunuz”.
Tekrar başa dönelim; banka hacizlerinde kişinin “havaici asliyesi”ne dokunulamaz diyor yasalar. Nedir kişinin havaici asliyesi; yiyecek, giyecek, barınma, güvenlik, sağlık, eğitim, ulaşım, ev eşyası, üretim yapan makine, alet vs. Tabi nelerin havaici asliyeden olduğu ayrıca tartışılabilir.
Havaici asliye için kullanılan krediye ulema farklı bir pencereden bakıyor. Dedim ya, sanayi toplumlarının işlemleri daha karmaşık.
Ameller niyetlere göredir.
Zamanın değişmesiyle yorumların da değişeceği unutulmamalıdır.
İnsan kalitesi anlamında, insanların bilgilenmeleri ve konuları muhakeme etme yetileri artmazsa, fiziki sermaye artışı bir yere kadar fayda sağlar.