Bu ülkede sanayi devriminin yapılmamış olmasının görünür yada görünmez birçok nedeni vardır. Bunun nedenlerini bulmak için toplumun o zamanki sosyolojisini iyi incelemek, olayın irdelenmesini şahsi ideolojilerin dışında değerlendirmek gerekir.
Bir yeniliğin dünyanın bir bölgesinde ortaya çıkmasından sonra bir başka bölgeye geçmesi için bu yeni bölgenin o yeniliğe ihtiyaç duyması gerekir.
Mesela tekerlek oldukça önemli bir icattır ama Mezapotamya’dan Mısıra geçmek için tam beşyüz sene beklemiştir.
Dünyada ilk demir çelik ocağı ve ray döşemesi ile rayların yürütülmesi Orta Asya’nın kuzey bozkırında bulunan “Tuva” bölgesinde yapılmış ama buradan bir demir çelik medeniyeti çıkmamıştır. Yalnız Moğol ordularına iri pala-kılıçlar yapmış ve o da tüm bölgeyi perişan etmiştir. İslam dünyasındaki 1240-1299 yıllarına ait durgunluk ve gerilemenin nedeni daha çok bu Moğol akınları olmuştur.
Yine mesela buharlı makinenin icadı önemli olmakla birlikte, Stefanson ismindeki tüccarın bu makineyi kendi gemisine uyarlaması toplumsal bir ivme nedeni olmuştur. Önce bir icat sonra o icadı kullanabilen özel sektör. Tüccarın bu buluşu kendisine büyük paralar kazandırırken namı da saraya kadar yayılmıştır. Kraliçe onu saraya çağırır. Hakaret için değil, iltifat ve teşvik için: “Benim donanmama yüz adet buharlı makine ile çalışan gemi yapabilir misin?” Önce icat, sonra özel sektör, ardından devlet desteği. Devlet yöneticileri bu anlayışta olmalıdırlar. Dr. Ziya Özel bu ülkede yaşamıyor artık. Yeni bir Nuri Demirağ çıkması için kaç yıl beklemek gerekiyor?
İngiltere’de sanayileşme ve sömürgecilik böyle başlamış. Neticede Stefanson da dünyada ilk gemi fabrikatörü olmuş. Böylece sanayi devrimin birinci safhası başlamış. Ardından hammadde yeterli işçi bulmak için arayışlar vs. İcat, özel sektör, devlet teşviki ve toplumsal organizasyon.
Diyelim ki bu ülkede bir vatandaş önemli bir şey icat etmiş. Bu icat da bir müteşebbisin elinde büyük bir tesiste büyük bir firmanın markası olarak üretiliyor. Buradan kar doğuyor, buradan istihdam doğuyor, buradan dünyaya nam salan bir firma doğuyor. Buna girdiler sağlayacak başka işletmeler doğuyor, bunun çıktılarını başka sanayilerde kullanacak diğer işletmeler gelişiyor. Bunun rakipleri doğuyor. Çeşitli saiklerle bunun benzeri başka rakip işletmeler doğuyor ve böylece kendi kendini besleyen bir sanayileşme süreci başlıyor ve bir daha durdurulamıyor.
Burada üç kırılma noktası var: Önce piyasa ekonomisinin hukuku güvenilir olacak, ikincisi kurumlaşma olacak ve nihayet hukuk devleti oluşacak. Hukuk devleti çok basit olarak; tek bir hukukun bütün vatandaşlar için, çalışma hayatında olanlar için, bürokrasi ve sektörel organizasyonların tamamı için bağlayıcı olması demektir. Aynı kanun maddesi sıradan vatandaşa başka, siyasinin veya varlıklının çocuğuna başka şekilde uygulanıyorsa orada hukukun üstünlüğünden değil, üstünlerin hukukundan bahsedilebilir.
Yaşadığımız hayat içerisinde çeşitli fikir akımları var. Ülkemize faydalı olanlar var, faydalı olmayanlar var. Ortak noktalarından biri, çoğunun Avrupa merkezli olmaları. 19. yüzyıl ile 20. yüzyılın ilk üç çeyreklik bölümünde, “madein batı” olan istisnasız her şeyi gönüllü kabul etmişiz. Bunda iktisadi geri kalışımızdan daha çok, özellikle 20. yüzyılın ilk üç çeyreğinde dinin dışlanması adına bunu kabul etmişiz. Bunda kısmen de muvaffak olmuş Batı.
Artık kavramları Batı’nın terminolojisi ile Marksist terminoloji ile izah etme dönemi bitmiştir. Nüfusunun %80’i şehirlerde yaşayan bu ülkede bir yerlerden ödünç kelimelerle ifade edilen sağcılık ve solculuk masalı insanlara inandırıcı gelmiyor.
Artık milli düşünen insanlara gerici vs gibi yakıştırmalara insanlar iltifat etmiyor. Emir komuta zincirinde işleyen partiler ile bu partilerin söylemleri insanlara sevimli gelmiyor.
Batı örfünde giyinmek, salonlarda dans etmek, güzel müzikler, içkiler içmek, plajlara gitmek, din kültüründen uzaklaşmak, alafranga yaşam bunlar konfor olabilir ama Batı’yla yarışacak temel dinamikleri bunlar sağlamıyorlar. Kültürde Batılılaşmak, Batı’nın başardığını başarmayı getirmiyor.