Tarih bir “miri” malıdır. Kimseye mal edilemez. Değişik bir ifade ile; “Tarih böyle söylüyor” cümlesinin gerçeği oldukça sınırlıdır. Demem o ki; tarih her gün yeniden kurgulanıyor. Batı, bizdeki birçok yönlendirmeyi, bazen gönüllü bazen de ahmaklıkları yüzünden yerli isimler üzerinden yapıyor.
Neyse, bu ayrı bir yazının konusu. Bizim konumuz “Doğu Sorunu”.
Yenilgi ile biten 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında yıkılmasına mutlak gözle bakılan Osmanlı İmparatorluğu’nun topraklarının büyük güçler arasında nasıl paylaşılacağına veya topraklara neler olacağına ilişkin yapılan askeri ve uluslar arası ilişkiler yumağının ortaya çıkardığı meselelere “Doğu Sorunu” denilmektedir.
Şark meselesi, başta İngiltere olmak üzere Batı’nın orta ve uzak doğudaki iktisadi emelleri ile ilgilidir.
Fransa, Türkiye'nin bölünmesine karşı çıkıyor; çünkü; borçların % 65’i Fransızlara.
Çünkü Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasını isteyen devletler olduğu gibi, yıkılmasını istemeyen devletler de vardı. Tabi bu devletlerin de zaman içerisinde taraf değiştirenleri olmuştur. Osmanlı yönetimi de bu dengelerden faydalanmak için ortaya dengeli ve olabilecek gelişmeleri dikkate alan politikalar geliştiriyordu. Hatta bu savaştan yüz yıl sonra II. Abdulhamit’in takip ettiği Panislamizm projesi de bu düşüncenin izdüşümüdür.
Osmanlı’nın Balkanlardaki toprakları üzerinde devlet kurmak isteyen Osmanlı içerisinde yaşayan etnik yapıları heyecan sarmıştı. Elbette bu etnik yapılara destek veren bu projenin savunucusu devletlerde vardı.
Bu hareketlere katkı veren yalnız uluslararası güçler değil, aynı zamanda ilgili etnik yapılara mensup entelektüeller ve tüccarlarla birlikte halk yığınları da mevcuttu.
1789 ihtilalinin ortaya çıkardığı Milliyetçilik fikirlerini unutmamak gerekir. 1803 yılındaki Sırp isyanının itici gücü bu sayılanların tamamıdır.
Nitekim Sırbistan üç aşamada bağımsızlığını elde etmişti: 1830 yılında özerk bir yapı, 1867 yılında fiilen ama 1878 yılında resmen bağımsızlığını ilan etmişti.
Yunanistan, Osmanlı’nın güçsüzlüğünden istifade ederek 1820’lerden itibaren sürdürdüğü katliamların ardından, bu günkü Yunanistan'ın güneyini oluşturan bölgede bağımsızlığını ilan etmişti.
Bulgaristan uluslararası desteklerin ve giriştiği ayaklanmaların ardından 1878 yılında hukuken özerklik, fiilen de bağımsızlık kazanmıştır.
Romanya da 1878 yılında tanınan bağımsız bir ülke oldu.
1854 yılında İngiltere ve Fransa’nın ayak oyunları ile Kırım üzerinden Ruslarla savaşa sürüklenen Osmanlı, 1881 yılındaki “düyunu umumiye” yönetiminin ardından mecbur bırakıldığı 1877-1878 Osmanlı –Rus Savaşı’nı daha net okuyabiliyoruz.
Günümüzde bazı çevrelerin sıklıkla dile getirdikleri özerklik kavramını kullananlara dikkat etmek gerekir. Bunlar ya özerkliğin nereye ulaşacağını tam bilmek istemiyorlar veya ne istediklerini çok iyi bilen insanlardır. Bazı Türk entelektüellerinin de bunlara verdiği desteği, kime ve neye karşı duydukları nefretin kimlere ve neye yaradığını iyi düşünmeleri gerekir. Türkiye, kendi haritasının değişmesine asla izin vermez, bu konuda hevesi olanları da unutmaz. Bin yıllık bu vatan daha fazla sınır değişikliğine tahammül edemez.