14 Eylül 1995. Yer Diyarbakır'ın Eğil ilçesi. İlçenin ana caddesinde insanlar, salavat ve tekbir sesleri eşliğinde şaşkınlıkla birbirlerine bakarken sessizce bir konvoyu seyrediyorlar. Resmi araçların da içerisinde olduğu konvoyda içinde tabut da olan bir pikap var. Tabutun üzerinde yeşil örtü, yeşil örtünün üstünde Ankebut Suresi. Tabut caddeden geçerken insanlar ağlamaya, dualar etmeye başlıyorlar. Neticede önlerinden bir peygamber geçiyor.
Ankara'daki en üst otorite, Eğil’deki yerel devlet yetkililerine gönderdiği talimatta, “Devlet, bu bölgede 2800 küsür yıldır iki hak peygamberin yattığını biliyor” diyor, “Aralarında 1,5 km mesafe olan her iki mezarı da gizlilik içinde ve özenle açacaksınız. Eğer mezarlardan herhangi bir somut beden ya da beden kalıntısı çıkmaz ise yöre sakinlerinin manevi değerleri ve geleneksel kabullerine zarar vermemek için, bu konuda hiç kimseye bir şey söylemeyeceksiniz. Fakat, eğer mezarlar dolu çıkarsa da çıkan kalıntıları gelecekte baraj sularının kaplayamayacağı, ‘Ziyaret Tepesi’ denilen yüksek noktaya nakledeceksiniz.”
Kaymakam Selim Çapar, hemen bir ekip oluşturmaya başlıyor. Ekipte, kaymakamlıktan görevli kişiler, müftü, müftü yardımcısı, bölgede kendisine hürmet edilen bir din adamı ve Diyarbakır amele pazarından suskunluk yemini ettirilerek getirilmiş kürek işçileri var. Sayıları 10 kişiyi bulan ekip, kazı hazırlıkları son aşamaya geldiğinde, Kaymakamlıkta Kur’an üzerine el basarak, konuyu kimseye anlatmamak üzere topluca yemin ediyor. Çünkü bu mezarlar o bölgede yüzlerce yıldır halk tarafından bilinen ve büyük hürmet gösterilen yerler.
1995 yılının 13 Eylül sabahı, ekip özel harekât şubesi polisleriyle yola çıkıp önce Hz. Elyesa’nın derme çatma türbesine geliyorlar. Yöredeki insanlardan yükselen muhtelif dirençleri, bölgedeki insanların çok sevip saydığı din âlimleriyle kırıyorlar. Çevredekilere bunun “peygamberlere hürmet nedeniyle yapılan hayırlı bir iş olduğunu, aksi bir durumda her ikisinin naaşının da yakında sular altında kalacağını” anlatıyorlar.
Hocaefendilerden Kalkan Hoca, içeri girdiklerinde bir süre yalnız bırakılmayı talep edip, mevtaya hitaben birtakım özel dualar ediyor, Elyesa Peygamber’den nakil için rıza istiyor. Razı olduğuna mânen kanaat getirince de vaktiyle kayaların içine açılmış, üstü kurşun ve granit katmanlarıyla kapatılmış mezarı kazmaya başlıyorlar. Bir buçuk gün süren çalışma sonunda naaşa ulaştıklarında ise işçiler gördükleri karşısında çığlıklar atıyor, ağlamaya başlıyor. Çünkü Hz. Elyesa mezarında hemen hemen 2850 yıldır mükemmel bir şekilde korunmuş, adeta henüz bir kaç saat önce vefat etmiş bir ihtiyar gibi gözüküyor. Öyle ki antik çağa özgü file kumaş kefeninde bir leke dahi yok.
Naaşı dualar eşliğinde mezardan çıkarıp müftülüğün gönderdiği yeni tabuta konuluyor. Ona dokunan herkes, Elyesa Hazretleri’nin kaslarının son derece yumuşak ve esnek olduğunu fark ediyor. Onu gözyaşları içinde yeni tabutuna koyuyor ve tabutun kapağını saygıyla kapatıyorlar. Ardından da ekip üyeleri sakinleşmeye çalışıp, yanlarında tabutla Ziyaret Tepesi’ne doğru hareket ediyorlar. Orada da her iki peygamberin gömüleceği yeni yerler önceden hazırlanmış durumda.
Konvoy tam Eğil’in merkezinden geçerken Eğil halkı da yavaş yavaş sokaklara dökülüyor, gelip geçen aracın ardından dualar etmeye, ağlamaya başlıyorlar. Cenaze namazı, Ziyaret Tepesi’nde yaklaşık bir düzine devlet görevlisi tarafından silahların gölgesinde kılınıyor. Peygamber’i yeni yerinde toprağa veriyorlar.
İki gün sonra da Hz. Zülkifl’in bir buçuk kilometre ötedeki kaya mezarı açılıyor, onun vücudunun da hiçbir şekilde bozulmamış olduğu görülüyor. O da aynı şekilde, gerçek hayattaki ustası, hocası, selefi Hz. Elyesa’nın yanı başına götürülüp defnediliyor. Her iki kutsal kişilik de neredeyse birkaç saat önce vefat etmiş gibiler.
Ekip, yeminine iki yıl kadar tam bir titizlikle uyuyor. Ta ki ekipteki din âlimi Molla Ömer Kalkan, bölgeye gelen iki gazeteci tarafından, o tarihe kadar fısıltı gazetesiyle yayılmış durumdaki söylentileri doğrulaması için sıkıştırılana kadar. 2010 yılında vefat eden Kalkan Hoca, kendisine yapılan aşırı baskıya dayanamayarak, dört günlük kazı sürecinde yaşadıklarını o iki gazeteciye belli ölçüde anlatıyor, onlar da İstanbul’a döner dönmez bu olayı, içine biraz da kendi fantezilerini katarak haberleştiriyorlar. Halen, Türk medyasında, bu olaya ilişkin kayıtlara geçmiş tek basılı haber budur. İnternete ya da sosyal medyaya girdiğinizde bulacağınız diğer bütün bilgiler, 1997 yılında yayımlanmış olan o haberden türetilmiştir. (Konuya ilişkin yasak 25 yılmış ve bu yasak kalkmış durumda.)
Eğil ziyaret edilecek çok fazla özelliklere sahip. Eğil’de kendinizi yerli ve yabancı turistlerin arasında bambaşka bir âlemde hissediyorsunuz. İsterseniz gidin ve tecrübe edin.