Aydın veya entelektüelliği kendinden menkul her mahalleden bir grup, kendi ufuksuzluklarını örtmek ve biraz da yaşama şekillerini gruplarına sevimli göstermek için; biri, “dini cumhuriyet karşıtı”, diğeri de “cumhuriyeti din karşıtı” göstermeye çalışıyor.
Ey ukalai mecanin; Cumhuriyet; dinin değil, babadan oğula geçen saltanatın karşılığı olduğu gibi, din de; adaleti tesis edecek ve toplumun yönetimde söz sahibi olacağı müşavereye dayalı, toplumun varlığına çökmeyen, hanedanlıkların olmadığı eşit vatandaşlıktan yana olan bir anlayıştır.
Yani, hem Cumhuriyet, hem de din, toplumu ezen birtakım izm’lerle kavgalıdır.
Unutmayalım, cumhuriyetin karşılığı “hanedanlık”, dinin karşılığı “ilkellik ve barbarlık”tır.
Cumhuriyet sistemlerinde eğer halka baskı ve zulüm yapılıyorsa, suçlu olan yönetimin şekli değil, yöneticilerdir.
İlgilisine önemli bir hatırlatma yapalım; eğer bir toplum iktisadi anlamda ileri veya geri gitmişse, bu ileri gidiş veya geri kalışın müsebbibi din değil, siyaset ve siyaset etme biçimidir. İslam dünyasının iktisadi durumunu ikide bir gündemde tutmak isteyen kişi ve grupların hedefi, dindışı/seküler bir hayata alan açma isteğidir.
Bu ülke, Mustafa Kemal’i, Menderes'i, Demirel’i, Özal’ı, Erbakan'ı ve Erdoğan’ı başarılı devlet başkanları olarak görmeye devam edecektir. Tarih elbette eksik ve yanlış uygulamaları da, başarılı ve toplumu ileriye götüren uygulamaları ve nedenlerini de anlatacaktır. İktisat tarihinin işlevi bu değil midir?
Bu isimlerin etkili ve yetkili oldukları dönemlerde toplum fertlerinin büyük çoğunluğu mutlu ve umutlu muydu-değil miydi, ona bakmak gerekir. Gününde yaşayan insanlara mutlu ve geleceklerinden emin bir yaşama imkânı sağlamak liderlerin görevidir.
Savaştan çıkmış bir ülkenin “üç siyah ve üç beyaz” problemini Mustafa kemal cumhuriyet döneminde çözdü.
Tek parti yönetimine kırmızı kart göstermek adına “Yeter! Söz milletindir” mottosunu Menderes cumhuriyet olduğu için söyleyebildi.
Ülkenin sanayileşmesine giden yolları açmak adına, memleketin elektrifikasyon ve boğaz köprüsü problemini Demirel cumhuriyet döneminde çözdü.
Ülkenin dünyayla entegrasyonunu sağlamak adına iletişim sektörünü, finans sektörünü ve gelirin tabana yayılmasına giden yolları Özal cumhuriyet döneminde sağladı.
Ülke içinde; denk bütçe ve devletin imkanları dururken borçlanmanın yapılamayacağını anlatan havuz sistemini topluma gösteren Erbakan, dünyanın yalnız iki bloktan ibaret olmadığını ifade eden D-8 “Gelişen Sekiz Ülke” yapılanmasını cumhuriyet döneminde yaptı.
Sanayileşmede ileri bir hamle olan “harp sanayii”ini, sosyal devlet uygulamalarını ve vesayetin kaldırılmasını Erdoğan cumhuriyet idaresinde başardı.
Artık mızrak çuvala sığmıyor, çünkü “Din şer’i, yönetim beşeridir.” Taraf olan da, karşı olan da beceriksizlikle dinin bir ilgisinin olmadığını 1938-1950 döneminde bu ülke yaşadı. Nuri Demirağ ve benzeri insanlar kişisel olarak servet kaybettiler ama daha önemlisi bu ülke sanayileşmede geç kaldı.
Bugün Türkiye sanayileşmiş bir ülkedir. Bütün dünyada olduğu gibi bu ülkenin de en büyük problemi; gelirin adil dağılımındaki yetersizliklerdir.
Geçmişimizle geleceğimizi dövüştürmenin, millete zaman ve enerji kaybettirmekten, toplumsal barışımızı bozmaktan başka hiçbir faydası yoktur. Hedef muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkmaktır. Hedef insanları mutlu etmektir.
Yüz yıldır, sırf belli grupların nefislerini ve ceplerini tatmin etmeyi hedefleyen, buna karşı bizi yoran ve yıldıran bu hesaplaşma döngüsünü geride bırakmak, bu rövanş nöbetlerinden kurtulmak dileğiyle; nice yüzyıllara güzel ülkem.
Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti.