Üretici fiyatlarının, üreticiyi üretmekten vazgeçirdiği dönemde dahi, tüketici fiyatlarının, üretici fiyatlarının 3-4 katı olması kabul edilemez. Bu yazıda üretim maliyetlerini değil, üretim sonrası maliyet artışını işleyeceğim.
Rahat çözmemiz gereken bazı problemleri maalesef çözemiyoruz. Yetkililer ya sorunu görmezden geliyor veya ceza keserek, şikâyet ederek sorunların çözüleceğini zannediyor. Ülkemizde üretici ile tüketici fiyatları arasındaki farkı azaltmanın yöntemlerini hemen belirlemeli ve derhâl harekete geçmeliyiz.
Özellikle meyve, sebzede üretici ile tüketici arasındaki büyük farkı azaltacak, direk sonuca gidebilecek kurum, belediyelerdir. Belediyeler her mahallede modern kapalı pazaryerleri oluşturmalı, oralarda çok cüz’i kiralarla pazar esnafının sebze meyve satmasını sağlamalı. Buralarda kesinlikle havalandırma ve soğutma sistemleri iyi kurularak mümkün olduğunca fire azaltılmalı. Meyve ve sebzede oluşan fireler direk son tüketiciye fatura edilir.
Sebze ve meyve fiyatlarının yüksekliğinde, paketleme sorunları, sebze ve meyvenin iyi koşullarda saklanmaması, ürünleri sınıflandırırken oluşan kayıplar, taşıma koşulları, taşıma ve depolama maliyetleri, satış yerlerindeki yüksek kiralar satış fiyatlarını aşırı yükseltmektedir.
Anadolu’nun bir ucunda diğer ucuna giden meyve ve sebzenin en ucuz ve en kısa sürede taşınmasını sağlayacak alt yapının kuruması ve bu sebze ve meyvenin fiyatına yüksek kiraların giydirilmemesini sağlamalıyız. Ülkemizde başlayan enflasyonik ortam, milleti kar artırma yarışına soktu. Özellikle İstanbul’da bir manavın sadece kira için dahi çok fazla fark koyarak fiyatları belirlemek zorunda olduğunu görüyoruz.
Üreticinin Çukurova’da limonunu 2 TL ye dahi satmamasına, portakal ve mandalinanın maliyeti altında çiftçiden çıkmasına karşın, İstanbul’da 5-6 katı fiyatla satıldığına şahit oluyoruz. Bir üründe üretici maliyetinden fazla, aracı kazancı veya lojistik giderleri var.
Osmanlı döneminde kurulan vakıf çarşıları çok cüz’i kiralarla işletilirdi. Buralardaki esnaf sadece geçimini sağlayacak kadar kar ile mal satar, ne dükkân sayısını artırmak, nede çok para kazanarak marketler zinciri kurma hayali vardı. 25 yıl önce ilk marketini kurduğuna şahit olduğum biri, bu gün 1500 ün üzerinde şubeye ulaştı. Zincir marketlerden 10 000 şube sayısını geçenler var. Bu ülkede fahiş karlarla mal satma artık normal karşılanır oldu. Emperyalizm tekeli destekleyen, büyüklere yol açan bir ekonomik sistem. ABD’de bir market tüm ülkeyi domine ediyor.
Hükümet: Belediyeleri sebze ve meyve satış yerleri kurmaya, o alanlarda günlük soğuk hava depoları oluşturmaya zorlamalı. Belediyeler; kendi seçmenine meyve sebzenin en az aracı kazancı ile sunulmasını sağlamalı. Belediye başkanlarının kendi seçim alanlarında daha kaliteli, daha ucuz malların satılması ile övüneceği halkında bu durumları değerlendirerek oy vereceği bir sistem oluşturmalıyız.
Türkiye meyve ve sebze üretimi ve çeşitliliği ile dünyada gıpta ile bakılan bir ülke. Ürün çeşidini ve miktarını artırmalı, ürettiğimiz ürünleri asla zayi etmemeli, israfı azaltmalı ve üretilen ürünleri son tüketiciye en taze, en güvenli şekilde sunmalıyız.
Tarladan sofraya kadarki her aşamayı denetlemeli, sağlıklı ve satın alınabilir fiyatlarla halkımıza sunmalıyız. Sorumluluk öncelikle hükümettedir. Yasalarla altyapıyı kurmalı, sonra belediyeler üstüne düşeni yapmalı ve halkta sorumlu davranarak israftan kaçınmalı diyor, tüm okurlara mutluluklar diliyorum.