Bugün takvimin son yaprağını da kopardık.
Ay ve gün olarak değilse de yıl olarak seksen yaşının ilk gününden gün aldık.
Ne demişti cennet mekân Cahit Sıtkı Tarancı o ölümsüz "otuz beş yaş" şiirinde?
Gökyüzünün başka rengi de varmış,
Geç hissettim taşın sert olduğunu,
Su insanı boğar ateş yakarmış,
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış,
***
Hayır, hayır büyük usta. Biz otuz beş yaşında anlayamadık her doğan günün bir dert olduğunu.
Biz yaş seksene girince anladık bu gerçeği…
Otuz beş yaşlarında oğlum dedik, kızım dedik, evimiz dedik barkımız dedik, işimiz dedik, aşımız dedik, sevdalandık ve dile getirdik sevdamızı dedik ki;
***
Yıllar yılı hasretiyle yandığım,
Bu gece ben seni rüyamda gördüm.
Kaşına gözüne kurban olduğum,
Yüzünde niye ki, gam keder gördüm.
***
Yıllar yılları kovaladı. Bir “Ahh” çektik derinden. Ve “Eyvah” dedik. Her şey mazide kalmış, umutlarımız, hayallerimiz, hayata dair bütün beklentilerimiz.
Bir baktık ki seksen numaralı bu odada bir şiir dökülmüş dilimizden.
***
Az mı gittim, uz mu gittim,
Dere, tepe düz mü gittim.
Seksen sene yol mu gittim,
Bir baktım ki bu yaştayım.
Bir mezarın başındayım.
***
İşte hayatın gerçeği…
Devam edelim mi şiirlerle. Çünkü nesirlerle bir ömrün anatomisini yazamayız ama şiirlerle yazabilmemiz mümkün.
Öyleyse devam edelim.
Ama siz o ömrün nasıl geçtiğini yiyenden değil pişirenden sorun.
***
Elli yıllık şu ömrümde
Bin bir çile, bin bir sorun
Nasıl dayandım, nasıl yaşadım
Bir de gelin bana sorun.
***
Her günümde bin ıstırap
Nasıl dayandım buna Yarab
Her ümidim yaprak yaprak
Nasıl düştü bana sorun.
***
Bana sorun bana sorun
Her çileyi bana sorun
Acı neymiş, dert neymiş
Bir de gelin bana sorun.
***
Oğlum için kızım için,
Ben bir yudum sevgi için
Bir gün olsun gülmek için
Neler çektim bana sorun.
***
İstesek de istemesek de sayılı günlerimiz bitti vakit akşama geldi.
***
Acılar dondu yüreklerde, umutlar buharlaştı,
Adım adım tükendi yollar sona yaklaştı
Beyhude didinme ey gönül, süren doluyor,
Gün çoktan kayboldu akşam oluyor.
***
80 senelik şu ömür güzergâhımızda az çileler çekmedik. Yüzlerce arkadaşlarımızı, yakınlarımızı teker teker yolcu ettik. Sanki bir marşandizdi dünya her durakta iniverdik.
Anamı, babamı, dedemi, ninemi dört erkek iki kız kardeşimi beyaz atlarına bindirip de gönderdik.
Ve dedik ki…
***
Bunca dertler içinde ayık gezer mi insan?
Can mı dayanır böyle çile çekmeye,
Her yanımı kemiren bir kurt,
Hâla doymadı kanım içmeye…
***
Ve sona geldik sevgili okurlarım.
Sonu da böyle karşıladık.
***
Ne yarınlarda umut, ne bu gün sevda,
Kuşlar bile tünmez oldu dalımda,
Geldik de gidiyoruz, duyan yok işiten yok,
Bu gece son gecemizdir bu handa.
***
Şimdide çektiğimiz bu kadar meşakkatli günleri bir şiirimizle anlatalım. Bu şiir eşime yazdığım bir şiirdir. Ve hayatımın gerçeğidir.
***
Bin umutla yarınlara kucak açardık
Bazen yüzebilir bazen batardık.
Çoğu kez aş bulamaz aç karnına yatardık
Yarı aç, yarı tok geldik gittik nideyim.
***
Nice karga sesini bülbül sanırdık
Her yüze gülene dosttur sanırdık
Koyun sürüsü gibi hep otlatıldık
Dünya bize mera oldu nideyim.
***
Bugün derken yarın derken gelip de geçtik.
Bir ömrü bu minval üzre tükettik.
Dayandık çünkü o zaman gençtik,
Şimdi piri fani olduk nideyim.
***
Bizde mi güldük, bizlerde mi yaşadık,
Kahır çektik çile çektik yaşlandık.
Ne kışlar geçirdik, ne tufanlar atlattık,
Can evimizden yaralandık nideyim.
VE SON PERDE
Hayat bir romandı okuduk, bitmek üzere,
Çekilmedik dert kalmadı, dertler de bitmek üzere.
Dünyada her şeyi görüp de pay isteyen gözlerim,
Sana da karanlık çöktü, perden inmek üzere.
***
Evet, gözler perdelendi, dizler bedeni çekemez oldu.
2022 yılını ömrümüzde birer kesit olan şiirlerle uğurlayalım dedik.
Kalın sağlıcakla sevgili dostlarım, okurlarım, arkadaşlarım yeni yılınız kutlu mutlu ve umutlu olsun.