(Günlerden bir gün)
Öyle hatıralar vardır ki, onları hayal edip yeniden yaşamak bile bir ömre bedeldir. “Geçmiş zaman olur ki//Hayali cihan değer.” sözü de ömre bedel sözünü teyit eden bir söz olsa gerek.
Ben de yaşımızın getirdiği karamsarlıkla evimde oturmuş hatırlarımı yüklediğim albümümü karıştırıyorum. Karıştırdıkça gerilere çok gerilere gidiyorum. Uzun yıllar ötesinde yaşanmış anılarım bir sinema şeridi gibi gözlerimin önünden gelip geçiyor. Bazen üç-beş yıl, bazen otuz-kırk yıl ötesine gidiyorum.
Bu duygular içerisinde bir yaprağı çevirdiğimde gönlümde her zaman derin bir yeri olan Türk şiirinin duayeni, şairler sultanı Bekir Sıtkı Erdoğan’la yüz yüze geliyorum. Onunla birlikte çektiğimiz bir resimle karşılaşıyorum ve çakılıp kalıyorum. Biz yaştaki insanlar biraz daha mı duygusal oluyorlar nedir derinden bir “ahhh” çektiğimi hissediyorum.
Aradan epeyce bir zaman geçiyor, torunumun “dede, dede!” diyerek bana seslenişi ile daldığım bu derin hayallerden uyanıyorum. Hemen kalkıp telefona sarılıyor ve numarayı düşürüyorum.
Telefona bir bayan çıkıyor. “Bekir Sıtkı Erdoğan Hocamla görüşebilir miyim?” der demez karşımda o muhterem insanı, o şairler sultanını, o asalet ve edep timsali insanın sesini duyuyorum.
“Buyurun ben Bekir Sırtkı Erdoğan.” diyor.
Kendimi tanıttıktan sonra “Hocam ben Elazığ’dan arıyorum.” der demez duyduğu memnuniyeti ta buradan hissediyorum. Hal hatır sorumundan sonra üstadın ‘Elazığ’ı ve Elazığlıyı çok sevdiğini ve asla unutamayacağını’ söylemesi bizleri onura ediyor, mutlu ediyordu.
Böyle bir değerden böylesine iltifatlar elbette ki insanı onura eder, elbette ki insanı mutlu eder. “Hocam biz de sizi çok seviyoruz. Manas’tan bütün arkadaşlarımın size saygı ve selamlarını iletiyorum.” dediğimde gözlerindeki mutluluğu görür gibiydim.
Üstatla biz zaman zaman “Hazar Şiir Akşamlarında” bir araya gelir, ondan feyizler alır ve onu rahat ettirmekten kendimizi sorumlu hissederdik. Bu günde bu duygulardan yola çıkarak karınca kararınca bu büyük şairimizi sizlere tanıtma gibi ağır bir yükün altına girdik. İnşallah hata yapmayız.
*
1926 yılında Karaman’da doğan şairimiz, ağabeyimiz, duayenimiz Bekir Sıtkı Erdoğan, Kuleli Askeri Lisesini, 1948’de Kara Harp Okulu’nu bitirdi. Kıta subaylığı yaptı. Bu arada Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’ni bitirdi. Heybeliada Deniz Lisesi’nde edebiyat öğretmenliği yaptı. “Bir Yağmur Başladı, Kışlada Bahar, Bin birinci Gece ve Dostlar Başına” adlı kitapları eserlerinden bazılarıdır. Pek çok şiiri Türk Sanat Müziği formatında bestelendi. “Kışlada Bahar” şiiri seksen milyon insanın dilindeki şarkı oldu.
*
Kara gözlüm, efkârlanma gül gayri
İbibikler, öter ötmez ordayım
Mektubunda diyorsun ki: 'Gel Gayri'
Sütler kaymak tutar tutmaz ordayım
*
Ah çekerim resmine her bakışta
Bir mahzunluk var o boyun büküşte
Emin ol ki, her sigara yakışta
Sanki, duman tüter tütmez ordayım
*
Mor dağlara karargâhlar kurulur
Eteğinde bölük bölük durulur
On dakika istirahat verilir
Tüfekleri çatar çatmaz ordayım
*
Dağlar taşlar bu hasretlik derdinde
Sabır sebat etmez gönül yurdunda
Akşam olur tepelerin ardında
Daha güneş batar batmaz ordayım
*
Aramıza dağlar girmiş koskoca
Meraklanma gönlüm dağlardan yüce
Bir gün değil, beş gün değil, her gece
Yatağıma yatar yatmaz ordayım
*
Bahar geldi koyun kuzu koklaştı
İki âşık senelerdir bekleşti
Kara gözlüm, düğün dernek yaklaştı
Vatan borcu biter bitmez ordayım
*
Sadece Kışlada Bahar mı? “Hancı” şiiri de tek başına bir ekol, yeri doldurulmayacak bir sevda yumağı, bir büyük bir eser oldu. “Hancı” şiiri de yediden yetmişe her Türk’ün dilindeki türkü, gönlündeki sevda oldu.
*
Gurbetten gelmişim, yorgunum hancı
Şuraya bir yatak ser yavaş yavaş
Aman karanlığı görmesin gözüm
Beyaz perdeleri, ger yavaş yavaş
*
Sıla burcu burcu... ille ocağım
Çoluk çocuk hasretinde kucağım
Sana her şeyimi anlatacağım,
Otur başucuma, sor yavaş yavaş
*
Güç bela bir bilet aldım gişeden
Yolculuk başladı Haydarpaşa'dan
Hancı n'olur, elindeki şişeden
Birkaç yudum daha ver yavaş yavaş
*
Ben o gece, hem ağladım, hem içtim
İki gün, diyardan diyara uçtum
Kayseri yolundan, Niğde'yi geçtim
Uzaktan göründü, Bor yavaş yavaş
*
Garibim, her taraf bana yabancı,
Dertliyim; çekinme, doldur be hancı
İlk önce kımıldar hafif bir sancı
Ayrılık sonradan kor yavaş yavaş
*
Bende bir resmi var, yarısı yırtık
On yıldır evimin kapısı örtük
Garip bir de sarhoş oldu mu artık
Bütün sırlarını der yavaş yavaş
*
İşte hancı ben, her zaman böyleyim
Öteyi ne sen sor, ne ben söyleyim
Kaldır artık, boş kadehi neyleyim
Şu bizim hesabı, gör yavaş yavaş
*
14.Hazar Şiir Akşamlarında, Sivrice’de Hazar Gölünün kıyısındaki DSİ Kampındaki odasında oturmuş muhabbet ediyoruz. Konu her şairin “Keşke benim de böyle bir şiirim olsa” diyebileceği “Hancı”ya geldiğinde Sayın Erdoğan “Benim en yavan şiirlerimden birisidir” diyor ve anlıyorum ki büyük şairlerin eserleri de hakikaten büyük oluyor.
Ama tavazzuh başka, şair yürekli olmak, gerçekten şair olmak başka bir şey.
İsterseniz biz yeniden üstadımızın o doyumsuz şiirlerine dönelim. Bakın ne diyor “Hancı” şiirinin devamı niteliğindeki “Yolcu” şiirinde üstadımız.
*
Ben sarhoş değilim, yol sokak sarhoş
Hancıyı kaybettim, hanı kaybettim
Hayatı sayfa sayfa okuduğum boş
Sonundaki, imtihanı kaybettim
*
Anladım, her gerçek, bir yalan gizler
Beni aldatıyor dağlar, denizler
Meçhul bir zamana karıştı izler
Saati, dakikayı, anı kaybettim
*
Beni benden, kendi benliğim çaldı
Gölgem uzadıkça, boyum kısaldı
Ellerim bomboş bir roman kaldı
İçimdeki kahramanı kaybettim
*
Bu başımda esen, bir kavak yeli
Ben ondan deliyim, o benden deli
Onu aynalarda gördüm göreli
Bekir Sıtkı Erdoğan’ı kaybettim
*
Bekir Sıtkı Erdoğan 1973 yılında yazdığı “Ellinci Yıl Marşı” ile ödül aldı. İşte Cumhuriyetimizin ellinci yılında yazılan ve bestelenen ve de her Türk’ün gönlünde yer eden o muhteşem Ellinci Yıl Marşı.
Müjdeler var yurdumun toprağına taşına.
Erdi Cumhuriyetim elli şeref yaşına.
Bu rüzgârla şahlanmış dalga dalga bayrağım.
Başka bir tuğ yaraşmaz Türk'ün özgür başına.
Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu.
Atatürk'ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu.
Yıllan bir çığ gibi aşarak hafta hafta
Koşuyoruz durmadan kadın - erkek bir safta..
Elimizde meşale, ilke Atatürk,
Işıklarla donattık ülkeyi her tarafta...
Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu,
Atatürk'ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu.
Aynı kandan feyz alır bunca toprak, bunca taş.
Kılıç tutan bilekler, verdi sabanla savaş.
Tekniğin dev nabzında her adım, her dakika,
Çarklarda aynı tempo, yüreklerde aynı marş.
Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu,
Atatürk'ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu.
Biz yürekten bağlıyız elli yıldır bu yola.
"Yurtta barış" ilk hedef. "Cihanda sulh" parola.
Koparamaz hiçbir güç bizi millî birlikten,
Ata'mızın izinde koşuyoruz kol kola...
Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu,
Atatürk'ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu.
Yaşasın hür ulusum, soylu gencim, benliğim,
Yaşasın şanlı ordum, sarsılmaz güvenliğim.
Ersin elli yıllarım nice mutlu çağlara.
Örnek olsun cihana devletim, düzenliğim.
Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu,
Atatürk'ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu.
*
Sevgili okurlarım yazımın bir bölümünde “İnşallah hata yapmayız.” dedik. Ama böyle bir yazıyı kaleme alırken hata yapmamanın da imkânsız olduğuna inandık. Ne demek Bekir Sıtkı Erdoğan gibi bir duayenin hayatını, eserlerini, şiirlerini, kaleme alacaksın ve de hata yapmayacaksın?
Olacak şey mi?
Biz yaptığımız hatalardan üstadımızın affına sığınıyoruz. Ona en kalbi duygularımızla
Yüce Allah’tan rahmet diyoruz.
Mekânı cennet ruhu şad olsun.
Biz onu çok sevdik çok seviyoruz.