Değerli Okurlarım!..
Sapla samanın, at iziyle it izinin biri birine karıştığı, hainle vatanseverin fark edilmediği bir dönemden geçiyoruz.
Milliyetçiliğimiz de bütün mukaddes değerlerimiz gibi ayaklar altında.
Kimin ne yaptığı, kimin ne söylediği belli değil.
Yurdumuzun temeline dinamit koyan hainlere övgüler dizilirken Osmanlı’nın küllerinden bir vatan inşa eden Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına hakaretler ediliyor.
Cahili, haini, gafili bir araya gelmiş ha bire Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve onun silah arkadaşlarına suç isnat ediyorlar.
Atama yapılan bu hakaretler karşısında sadece şunu söylemek isterim.
Ey gafiller, ey cahiller!..
Acaba Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk dört bir yanında istilaya uğramış bu cennet vatanımızı düşman işgalinden kurtarmasaydı adımız Ahmet, Mehmet, Ayşe, Fatma olabilir miydi
Minarelerde beş vakit ezan-ı Muhammedi’ye okunur muydu
Arımız, namusumuz, istiklalimiz olabilir miydi..
Tabii ki olamazdı.
O zaman ezan yerine çan sesiyle uyanırdık.
1938 yılında, Atatürk’ümüz Hakk’ın rahmetine kavuştuğunda Tahran Gazetesinde bir şiir yayınlanıyor işte o şiirden bir alıntı;
Allah bir ülkeye yardım etmek ister de onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir Denilmektedir.
Bu kısacık söz gerçeği gerçek gözle görebilme yeteneğine sahip insanlar içindir.
Bir başka gerçek ise…
Fransızların...
”Turguıe tu dols Atatürk dıev et le restea Atatürk” yani “ Türkiye Atatürk’ü Allah’a, geriye kalan her şeyi de Atatürk’e borçludur” Sözüdür.
Bizimde tarihlere mal olan bu sözlerden hiç bir şey anlamayan içimizdeki beyinsizlere söyleyecek hiçbir sözümüz yoktur.
ATATÜRK’ÜN İSMET İNÖNÜ’YE YAZDIĞI TARİHİ MEKTUP
İsterseniz bu gün Atatürk ve onun en yakınındaki silah arkadaşını yani İsmet İnönü’yü ve onların kurduğu cumhuriyeti anlamaya çalışalım.
Henüz cumhuriyet kurulmamış.
Atatürk bu yüce millete cumhuriyeti kurup armağan etmek istiyor ama ne şartlar müsait ne imkânlar.
Bir İngiliz çivisine bile muhtaç bir durumdayız. Ülke yokluklar içerisinde.
Mustafa Kemal Atatürk İsmet İnönü’ye bir mektup yazıp ülkenin içerisinde bulunduğu vahim durumu gözler önüne seriyor.
Buyurun o mektubu hep birlikte okuyup değerlendirelim.
İşte o mektup:
“SEVGİLİ PAŞAM!..
Cumhuriyetin ilk başbakanı olarak seni düşünüyorum. Dur, hiç itiraz etme. Niye seni seçtiğimi şimdi anlayacaksın. Bizi yine büyük bir savaş bekliyor. Durumumuzun bir bölümünü Cephe Komutanı ve Lozan Baş delegesi olarak elbette biliyorsun. Büyük devletlerin bu sefil duruma bakarak, kısa zamanda pes edeceğimizi sandıklarını Lozan dönüşü sen bize anlattın.
Ben sana şimdi bildiğinden daha da acıklı olan genel durumu özetleyeceğim…
Bize geri, borçlu, hastalıklı bir vatan miras kaldı.
Yoksul bir köylü devletiyiz.
Dört mevsim kullanılabilir karayollarımız yok denecek kadar az.
4.000 km. kadar demiryolu var. Bir metresi bile bizim değil. Üstelik yetersiz. Ülkenin kuzeyini güneyine, batısını doğusuna bağlamamız, vatanın bütünlüğünü sağlamamız şart.
Denizciliğimiz acınacak durumda.
Köylümüzü topraklandırmalı, ihtiyacı olan bir çift öküz ile bir saban vererek onları çiftçi yapmalıyız.
Doğudaki aşiret, bey, ağa, şeyh düzeni Cumhuriyetle de insanlıkla da bağdaşmaz. Bu durumu düzeltmeli, halkı kurtarmalıyız.
Her yerde tefeciler halkı eziyor.
Güya tarım ülkesiyiz ama ekmeklik unumuzun çoğunu dışarıdan getirtiyoruz.
Sığır vebası hayvancılığımızı öldürüyor.
Doktor sayımız 337,
Sağlık memuru 434,
Ebe sayısı 136.
Pek az şehirde eczane var.
Salgın hastalıklar insanlarımızı kırıyor.
Üç milyon insanımız trahomlu. Sıtma, tifüs, verem, frengi, tifo salgın halinde…
Bit ciddi bir sorun.
Nüfusumuzun yarısı hasta…
Bebek ölüm oranı % 60ı geçiyor.
Nüfusun % 80’i kırsal bölgede yaşıyor. Bunun önemli bölümü göçebe.
Telefon, motor, makine yok.
Sanayi ürünlerini dışarıdan alıyoruz.
Kiremidi bile ithal ediyoruz.
Elektrik yalnız İstanbul ve İzmir’in bazı semtlerinde var.
Düşmanın yaktığı köy sayısı 830.
Yanan bina sayısı 114.408.
Ülkeyi neredeyse yeniden kurmamız gerekiyor.
Yunanistan’dan gelen göçmen sayısı da 400 bini geçecek.
İktisadi hayatımız da, eğitim durumumuz da içler acısı.
İktisatçımız da çok az.
Zorunlu okuma yaşındaki çocukların ancak dörtte birini okutabiliyoruz. Halkın eğitimi hiç çözülmemiş. Oysa Cumhuriyetin insan malzemesini hazırlamalı, namus cephesini güçlendirmeliyiz.
Kültür eserleri kaçırılmış, kaçırılmaya devam ediliyor. Raporlarda daha ayrıntılı, daha acı bilgiler var. Bunları Bakanlara ve parti yönetim kuruluna da ver. Genel durumu tam bilsinler.
Bütçemiz, gelirimiz yetersiz.
İktisadi çıkmazdan kurtulmak için geliştirdiğim bir düşüncem var.
Bu düşünceyi günü gelince konuşuruz.
Hedefimiz milli iktisat, bağımsızlığın sürekli olması için iktisadi bağımsızlık temel ilkemiz olmalı. Osmanlı bu gerçeği geç fark etti. Fark ettiği zaman çok geç kalmıştı.
Cumhuriyete uygun bir anayasaya gerek var.
Bu zor durumdan nasıl çıkılabileceğini gösteren ne bir örnek var önümüzde, ne de bir deney. Ama yılmamak, ucuz, geçici çarelerle yetinmemek, halkı kurtarmak için sorunları çözmek, kalkınmak, ilerlemek, milli egemenliğe dayalı, uygar ve özgür bir toplum oluşturmak, yüzyılımızın düzeyine yetişmek, kısacası çağdaşlaşmak, bu büyük ideali tam olarak başarmak zorundayız.
Bu ana kadar bu ideali koruyarak geldik.
Bundan sonra daha hızlı yürümek zorundayız.
Bunun için gerekli yöntemi, yolu birlikte arayıp bulacağız. Yoksul ve esir ülkelere örnek olacağız. Kaderin bizim kuşağımıza yüklediği kutsal bir görev bu. Bu büyük görevin ağırlığını ve onurunu seninle paylaşmak istedim. Allah yardımcımız olsun.” Gazi Mustafa Kemal Atatürk
İşte hal böyle yol böyle sevgili okurlarım.
“İki Sarhoş” dediğimiz o iki kişiden birisi yani o büyük dünya liderleri Osmanlı’nın küllerinden yeni bir ülke var ediyor.
Onlar cahille, gafille, hainle savaşıyorlar.
Yokluklar ve imkânsızlıklar içerisinde bir cumhuriyet kuruyorlar. Ve bu cumhuriyete Genç Türkiye Cumhuriyeti adını veriyorlar.
Allah onlardan razı olsun.
Onların sayesinde bu milletin adı Ahmet, Mehmet, Ali, Osman, Ayşe, Fatma, Zeynep olmuştur.
Onların sayesinde minarelerimizde ezan-ı Muhammed’ iye okunmuştur.
Onların sayesinde bu millet dinini ve hürriyetini yaşamıştır.
Onlar olmasaydı bu günkü Atatürk düşmanları camilerde okunan ezan yerine kiliselerde çalınan çan sesleriyle uyanırlardı.
Ey benim dünya liderim “BİZ MİLLET OLARAK SENİ ALLAH’A…
GERİYE KALAN HER ŞEYİDE SANA BORÇLUYUZ.
Mekânın cennet ruhun şad olsun.
Muhammed Mustafa Aleyhi selama komşu olursun inşallah.