Bir Ahmet Tevfik Ozan’ımız vardı bu fani âlemde ve bu değerli bilim adamı, şair Ahmet Tevfik Ozan 15 Ocak 2021 tarihinde Hakk’a yürüdü.
Mekânı cennet ruhu şad olsun.
Ahmet Tevfik Ozan’ı anlayabilmek için ya onunla uzun yollarda arkadaşlık edeceksiniz yâda onlarca şehirde yapılan onlarca etkinlikte birlikte olacaksınız. Aynı havayı soluyacak aynı sofrada oturacaksınız.
Ben onunla Kütahya Simav’da, Kayseri’de Gümüşhane’de, Ankara, İstanbul ve Tokat’ta yapılan önemli faaliyetlerde birlikte olma onurunu yaşadım.
Ankara’da tutuklu olduğu ceza evinde (Şimdi müze) yattığı ranzayı, volta attığı avluyu gördüm. Ceza evi arkadaşlarından Yılmaz Güney’i ve diğerlerini onun ağzından tanıdım.
Onunla ben onlarca şehirde yapılan etkinliklere birlikte katıldım. On binlerce km. yol kat ettik. Ve bu yollarda doyumsuz sohbetler ettik. Her seferinde “Bir daha nasip olsa da bir daha gitsek” diye temennilerde bulunduk.
Bende bugün yürürken koluna girilecek kadar güven telkin eden böyle birisini, şiirin hekimi cennetmekân Doktor Ahmet Tevfik Ozan’ı rahmet, minnet ve şükranla yâd edebilmek için onu sayfama konuk ettim.
Şehrimizin yetiştirdiği bu nadide insanın eserlerini, şiirlerini sizlere takdim etmek istedim.
Biz onu hekimliğinden önce şehrimizin yetiştirdiği önemli bir kültür adamı olarak görüyoruz. Ahmet Tevfik Ozan’ın hayat dağarcığında ediplik vardı, hekimlik vardı, şairlik vardı. Bütün bunların yanında doyumsuz bir sohbet ve takdire şayan bir kişilik vardı.
*
Doktor Ahmet Tevfik Ozan 1953 yılında Harput’ta dünyaya gelir. İlk, orta ve Lise öğrenimini Elazığ’da tamamlar. 1971 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesine girer.
Bir süre okulundan uzak kalan Ahmet Tevfik Ozan, öğrenimini Erzurum ve Kayseri’de tamamlayarak 1986 yılında tıp doktoru olur. Zorunlu hizmetini, 1986-1989 yılları arasında Balıkesir’de yapan Ozan, Kayseri’de de bir müddet çalıştıktan sonra memleketi Elazığ’a döner.
Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapar. Türkiye genelinde, sosyal ve kültürel hizmet yapan birçok vakıf ve dernekte aktif görevlerde bulunur. Ahmet Tevfik Ozan’ın “şehircilik ve kentleşme” üzerine bilimsel çalışmaları da bulunmaktadır.
“KÂİNAT ŞİİRİSTAN” ile ŞİİRDEN TAŞAN SÖZLER adlı iki yapıtında bu şiirleri toplayarak yayınladı. Yazarlar Birliği ve İLESAM’ın kayıtlı üyesiydi. Çok güçlü bir şiir dili vardı, Özcan Ünlü’nün ifadesiyle “Doğunun güçlü bir Şairidir.” Şiirinin metafizik boyutu en belirgin yanıydı.
Yunus Emre, Necip Fazıl Kısakürek ve Abdurrahim Karakoç çizgisini
zamanla aşarak, kendine özgün sesini yakalamasını bilmiştir. Vatan ve Allah sevgisi onun şiirlerinin başucu temasıdır. Serbest tarzda yazdığı şiirleri de en az heceyle yazdıkları kadar başarılıdır.
Bendeniz yazı hayatımda altı bine yakın köşe yazısı yazan birisi olmama rağmen Ahmet Tevfik Ozanla ilgili yazı yazdığımda tabiri caizse dizlerimin titrediğini hissederim. Çünkü o bir deryadır bu deryada bir zerre olduğumuza göre hata yapmaktan korkarız.
Doktor Ahmet Tevfik Ozan’ı anlatabilmek hakikaten büyük bir maharet ister. Onun görünen ve görünmeyen yönleri vardır. Yukarıda da değindiğim gibi onun hayatı bazen bir roman, bazen hikâye, bazen destan, bazen de dizelere yansır.
Bütün bunlar onun iç dünyasında bir şelale gibi çağlayıp durur.
Doktor Ahmet Tevfik Ozan’ın öyle şiirleri vardır ki bu şiirler sözün bittiği yerde noktalanır. Bu şiirlerden biriside “Dört Güvercin Beş Sevinç” başlıklı şiiridir.
İzin verirseniz bu şiirin nasıl ve neden yazıldığının kısa bir özetini yapayım.
Yıl 1963!..
24 Aralık’ı 25 Aralık’a bağlayan gece.
Hıristiyan inanışına göre Hz. İsa’nın doğum günü, yani Noel. Hıristiyanlar o gece, bu Noel’i kutlayacaklar; ama nasıl?
Noeller en iyi şekilde nasıl kutlanır?
Türkleri katletmekle,
Kadın, çocuk, genç, yaşlı demeden masum insanları kurşuna dizmekle, İşte o karanlık gecede bir hastasına giden Doktor Nihat İlhan Paşa’nın Lefkoşa’daki evinde hanımı Mürüvvet Hanım birisi daha altı aylık, diğeri dört, bir diğeri ise yedi yaşanda olan üç oğlunun pijamalarını giydirmiş, yataklarını henüz açmıştı ki Rumların eve baskın yaptıklarını gördü. Evinde başka misafirleri de vardı onları evin bazı odalarına sakladı daha sonra çocuklarının elinden tuttu banyoya yöneldi çocuklarını banyoda küvetin içine koydu üzerlerini örtülerle örtmeye çalıştı.
Tam bu sırada kapı kırıldı,
İçeriye insanlık tarihinin görmediği derecede acımasız katil sürüleri girdi ellerinde otomatik silahlar vardı. Evde kimi gördülerse yaylım ateşine tuttular. Mürüvvet Hanım banyoya koştu kendisini çocuklarının üzerine siper etti gözü kandan başka bir şey görmeyen Rum Çeteleri buraya da girdiler namlular ateş kusmaya başladı Mürüvvet Hanımın sırtından giren 27 mermi annenin kanadı altındaki yavrularına saplanarak hepsini şehit etti.
Küvet şehitlerimizin mübarek kanlarıyla dolmuştu.
Türk Milletinin kalbine bir hançer gibi saplanan bu acı Doktor Ahmet
Tevfik Ozan’ında kalbine de saplanıyor, alıyor kalemi eline “Dört Güvercin beş Sevinç” Şiiriyle bu göz yaşartıcı şiiri dile getiriyor.
Bize göre bu şiir onlarca cilt romanlara, hikâyelere konu olacak kadar anlamı itibariyle zengin bir şiirdir. Buyurun bu hüzün dolu muhteşem şiiri birlikte okuyalım.
DÖRT GÜVERCİN BEŞ SEVİNÇ
*
Paşam, ne ki; can dediğin Dünya’da..
Bir bahar da yeşerecek dört çiçek!
Melekleri görmek olmaz, rüyada
Hakan, bulutları yalnız geçecek...
*
Denize kavuşmuş balıklar gibi
Çağırsan; gelecek, çıkmayacaklar!
Rüya diyeceksin, gözlerin yaşlı
Sırrını, denizin açmayacaklar...
*
Harput Kalesi’ni seyreden beyaz
Güvercin kanatlı, yalnız bulutlar..
Şehitler kervanı, içinden geçen
Rüzgârı rüyada, nurlu kanatlar...
*
Bir gün, dört güvercin; kapıyı çalar
Beş olur sevinçler, bulutlar akar..
Feza, derinlerde bir nokta olur
Harput sırtlarına o gün, nur yağar...
*
Paşam, ne ki, can dediğin dünyada
Bir baharda yeşerecek dört çiçek!
Melekleri görmek olmaz rüyada
Hakan, bulutları yalnız geçecek...
*
Hakan, bulutları yalnız geçti. Bugün Elazığ’da şehitlikte o üç mübarek can anneleri Mürüvvet Hanım’ın kucağında daha doğrusu Türk Milleti’nin bağrında uyuyorlar.
Mekânları cennet olsun.
*
Bendeniz “Azap Yolu” başlıklı şiir kitabımın girişinde Şiir Karacaoğlan’ın dili, Âşık Veysel’in gözü, Kerem’in Aslı’sına söylediği sözdür.
Şairin hayal dünyası, sevgilinin sevgiliye özlemi, şiirin efsunlu güzelliğidir.
Şiir şairin yüreğinde alevlenen bir sevdadır. O sevda şiirin efsunlu sevdasıdır.
O şiir gün gelir ömürden bir yaprak, gün gelir yanık bir beste ve gün gelir sahipsiz bir güfte olur. Yâda sevenin sevdiğine bırakabileceği bir miras…
Şiir şairin dilindeki söz, gönlündeki Leyla olur. Demiştim.
İşte şiir Ahmet Tevfik Ozan gibi bir şairin gönlünde de bu nitelikte bir şiir olur.
*
Bilindiği gibi şairimiz Harputludur. Harput onun vazgeçilmezidir, kara sevdasıdır. Harput üzerine onlarca televizyon programları yapmış onlarca şiir yazmıştır.
İşte onlardan birisi;
*
HARPUT'DA BİR ÖMÜR VE ARDIÇ DALI
*
Harput’ta, Buzluk ‘da: yaylada, Ardıç
Rüzgârın önünde kolsuz, kanatsız...
Kaya inlerinde, dağda, bayırda
Bir öfkeli yılan gibi insafsız
Rüzgârın önünde kolsuz, kanatsız...
*
Gönlünde dört mevsim bir yeşil sevda
Kızıl tohumları, benek benek taç...
Eğrilir, kırılmaz; tipide, karda
Yalnız dertleşecek birine muhtaç.
*
Anlat... Ey gönlümü kanatan Ardıç!
Çizdiğin gönülden sızan kan niye?
Kuru narçiçeği... Çocukluk düşü
Bir sararmış defter kimden hediye?
*
Eski günler, şimdi; kanadında toz
Rüyada çırpınan kelebeklerin...
Ne kadar çok yakın, ne kadar uzak
Yaşadım dediğin saniyelerin...
*
Bir şeyler, mukadder... bir eylül günü
Düşler denizine düşecek çocuk!
Renkler dalga dalga: ses, ışık ve nur
Yedi kat semadan, Arz: mavi boncuk!
*
Şimdi toprak:
Bir dost teni sarmakta ..
Dostlar:
Fatiha'yla hatır sormakta...
*
Harput' da, Buzluk' da; yaylada, Ardıç
Rüzgârın önünde kolsuz, kanatsız...
*
MEZİRE’DE BAHAR
*
Harput’tan seyreyle ki: Mezire ne âlemde?
Sanki bahar, bir duvak gibi çökmüş ovaya..
Rahmet; Kışı çevirmiş, gül etmiş bir kalemde
Kabristanlar yeşermiş, bülbül dönmüş yuvaya!..
*
Şiirin hekimi Dr. Ahmet Tevfik Ozan vatanını, milletini çok seven birisidir. Onun bu sevgisi zaman zaman yüreğinden taşar gider, taşarken de kasırgalar oluşturur. Yukarıda da söylediğim gibi Ahmet Tevfik Ozan’ı tanımak için onun iç dünyasını gönlündeki sevdasını insanlara, doğaya olan aşkını bilmek lazım.
O sadece kendi derdiyle hemhal olmaz herkesin derdi onunda derdidir. Siz bakmayın onun boyuna posuna siz bakmayın onun kocaman cüssesine o bir kuş kadar hafif, bir kelebek kadar hassas bir o kadarda munistir.
Herkesin derdini kendi derdi gibi bilir.
İşte o şiirlerden birisi;
*
Ah keşke sayfamız dolmasaydı…
Daha çok yazsaydım üstadın biri birinden güzel şiirlerini ve o şiirleri sizlere bir buket gül gibi sunabilseydim.
Neylersiniz ki yazımızın sonuna geldik. Umarım hata etmedik. Ettikse de af ola...
Kolay değildir bazı insanları anlatabilmek.
Kalın sağlıcakla…
*///*