Değerli Okurlarım!..
Bu günlerde İzmir Büyük Şehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in söylediği bir söz adeta bestelendi, herkesin dilinde.
Ben tarihçi değilim ben bu konuya girmiyorum ama Tunç Soyer’inde söylediği bu konuda söylediği sözün de altını çizmek istiyorum.
Tunç Soyer’e bu tepkiyi gösterenlerin bazıları “Keşke Yunan kazansaydı” diyen o meczubun hiçbir sözüne karşı çıkmadılar. “Böyle bir sözü nasıl söyledin” demediler. Aksine hastane odasında o meczubu ziyaret etmek için kuyruğa girdiler.
Şimdi birdenbire “Osmanlıya laf söyletmeyiz” dediler.
Osmanlıya kimse laf söylemiyor ki Osmanlı benim Osmanlım.
Bakınız bu konuda 27 Mayıs 2015’de yayınladığım bir yazı var. O yazı kimin ne olduğunu bu ülkeye kimin hizmet, kimin ihanet ettiğini gözler önüne seriyor.
İşte o yazı…
***
Bana bu yazıyı gönderen muhterem insan, değerli dostum Sanayi ve Ticaret eski bakanı Sayın Ali Coşkun Beyefendiye minnettarlığımı arz ediyor, sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
***
Lütfen Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün silah arkadaşı cennetmekân İsmet İnönü’ye yazdığı bu mektubu okuyunuz ve bu mektubu bir başucu eseri olarak saklayınız.
Saklayınız ki zaman zaman yerden yere vurmaya kalkıştığımız bu iki devlet ve siyaset adamının, bu iki kahramanın büyüklüğünü, devlet ve siyaset adamlığını göresiniz.
Saklayınız ki devletimizin bu günlere nasıl geldiğini ne gibi zorluklardan geçtiğini göresiniz.
Saklayınız ki tarihimizi bilesiniz.
Saklayınız ki ihanetlere cevap verebilesiniz.
İşte o mektup:
***
“Sevgili Paşam,
Cumhuriyet'in ilk başbakanı olarak seni düşünüyorum. Dur! Hiç itiraz etme. Niye seni seçtiğimi şimdi anlayacaksın.
Bizi yine büyük bir savaş bekliyor.
Durumumuzun bir bölümünü Cephe Komutanı ve Lozan Baş delegesi olarak elbette biliyorsun. Büyük devletlerin bu sefil duruma bakarak, kısa zamanda pes edeceğimizi sandıklarını Lozan dönüşü sen bize anlattın.
Ben sana şimdi bildiğinden daha da acıklı olan genel durumu özetleyeceğim.
Bize geri kalmış, borçlu, hastalıklı bir vatan miras kaldı.
Yoksul bir köylü devletiyiz.
Dört mevsim kullanılabilir karayollarımız yok denecek kadar az. 4.000 km kadar demiryolu var. Bir metresi bile bizim değil. Üstelik yetersiz.
Ülkenin kuzeyini güneyine, batısını doğusuna bağlamamız, vatanın
Bütünlüğünü sağlamamız şart.
Denizciliğimiz acınacak durumda.
Köylümüzü topraklandırmalı, ihtiyacı olan bir çift öküz ile bir saban vererek çiftçi yapmalıyız.
Doğudaki aşiret, bey, ağa, şeyh düzeni, Cumhuriyet'le de, insanlıkla da bağdaşmaz. Bu durumu düzeltmeli, halkı kurtarmalıyız.
Her yerde tefeciler halkı eziyor.
Güya tarım ülkesiyiz, ama ekmeklik unumuzun çoğunu dışarıdan getirtiyoruz.
Sığır vebası hayvancılığımızı öldürüyor.
Doktor sayımız 337,
Sağlık memuru 434,
Ebe sayısı 136.
Pek az şehirde eczane var.
Salgın hastalıklar insanlarımızı kırıyor.
Üç milyon insanımız trahomlu.
Sıtma, tifüs, verem, frengi, tifo salgın halinde, Bit ciddi sorun.
Nüfusumuzun yarısı hasta…
Bebek ölüm oranı % 60'ı geçiyor.
Nüfusun % 80'i kırsal bölgede yaşıyor. Bunun önemli bölümü göçebe.
Telefon, motor, makine yok. Sanayi ürünlerini dışarıdan alıyoruz. Kiremiti bile ithal ediyoruz.
Elektrik yalnız İstanbul ve İzmir'in bazı semtlerinde var.
Düşmanın yaktığı köy sayısı 830. Yanan bina sayısı 114.408. Ülkeyi neredeyse yeniden kurmamız gerekiyor.
Yunanistan'dan gelen göçmen sayısı da 400 bini geçecek.
İktisadi hayatımız da, eğitim durumumuz da içler acısı. İktisatçımız da çok az.
Zorunlu okuma yaşındaki çocukların ancak dörtte birini okutabiliyoruz.
Halkın eğitimi hiç çözülmemiş. Oysa Cumhuriyet'in insan malzemesini hazırlamalı, namus cephesini güçlendirmeliyiz.
Kültür eserleri kaçırılmış, kaçırılmaya devam ediliyor. Raporlarda daha ayrıntılı, daha acı bilgiler var.
Bunları bakanlara ve parti yönetim kuruluna da ver. Genel durumu tam bilsinler.
Bütçemiz, gelirimiz yetersiz. İktisadi çıkmazdan kurtulmak için geliştirdiğim bir düşüncem var. Bu düşünceyi günü gelince konuşuruz.
Hedefimiz milli iktisat, Bağımsızlığın sürekli olması için iktisadi bağımsızlık temel ilkemiz olmalı. Osmanlı bu gerçeği geç fark etti. Fark ettiği zaman çok geç kalmıştı.
Cumhuriyet'e uygun bir anayasaya gerek var.
Bu zor durumdan nasıl çıkılabileceğini gösteren ne bir örnek var önümüzde, ne de bir deney. Ama yılmamak, ucuz, geçici çarelerle yetinmemek, halkı kurtarmak için sorunları çözmek, kalkınmak, ilerlemek, milli egemenliğe dayalı, uygar ve özgür bir toplum oluşturmak, yüzyılımızın düzeyine yetişmek, kısacası çağdaşlaşmak, bu büyük ideali tam olarak başarmak zorundayız.
Bu ana kadar bu ideali koruyarak geldik. Bundan sonra daha hızlı yürümek zorundayız. Bunun için gerekli yöntemi, yolu birlikte arayıp bulacağız. Yoksul ve esir ülkelere örnek olacağız.
Kaderin bizim kuşağımıza yüklediği kutsal bir görev bu. Bu büyük görevin ağırlığını ve onurunu seninle paylaşmak istedim. Allah yardımcımız olsun!"
Mustafa KEMAL
30 Ekim 1923
***
Söylenecek söz yoktur sevgili okurlarım.
Sözün bittiği yer burasıdır.
Vatan bu kahramanlara minnettardır.
Mekânları cennet ruhları şad olsun.
*///*