Teknolojik ve ekonomik gelişmeler ile dünya sanayileşme verilerinin 19. ve 20. yüzyılın dünya savaş sistemini değiştirdiğini gözlemliyoruz. Silahlı ve fiziksel savaşların 21. yüzyılda 3. Dünya ülkeleri, ilkel gruplaşma ve mezhepleşmeler arasında sınıflandığını gözlemliyoruz. Medyaya din ve mezhep savaşları olarak yansıtılıp ardından dünya kamuoyunda dinler ve mezhepler arasında nefret oluşturuluyor.
Peki, bu savaşların asıl yönetenleri kimlerdir?
Eğer bir savaşı kontrol edip yönetmek istiyorsanız o grupları kendinize biat ettirmenize gerek yoktur. Savaşacakları bir ideoloji yaymak ve savaşacakları materyalleri (silah, bomba, araç vs.) temin etmek sizin o savaşı yönetmenize sebep olur. O grupların liderlerinden askerlerine kadar kimsenin sizi tanımasına gerek yoktur. Artık o gruplar sizin için çalışıyordur.
Ortadoğu’da bitmez tükenmez nefret, savaş ve kardeş düşmanlığı dünya gündem ve kamuoyunu meşgul ederken aslında yapılmak istenen veya yapılan nedir?
Herkes bir tiyatro gibi savaşların kanlı meydanlarını dram ve aksiyon haberlerini takip edip bu bazı ideolojik gurupları heyecanlandırıp bazılarını nefrete sürüklerken arka planda bu olayları kontrol eden dünya devleri, dünyanın stratejik il ve ülkelerinde hakimiyet ve tapulaşmasını arttırdığı gibi sosyal ve ekonomik yapısını kontrol altında tutmaktadır. Biz inançlarımız için savaşıldığını düşünüp ilgi odağımızı kaybederken onlar gökyüzü hâkimiyetini, dünya ekonomisini tekelleştirmektedir.
Geçtiğimiz haftalarda Starlink Uydu sayısını 2 bin 957 ye çıkarırken giderek dünya küresinde hâkimiyet sağlamaktadır. Türkiye 21. yüzyıl darbe girişimlerinde haberleşme şirketlerini, baz istasyonlarını ve antenlerini korumak için mücadele ederken onlar şirkete, baz istasyonlarına, devasa antenlere ihtiyaç duymadan atmosferin ulaştığı her yere haberleşmeyi ulaştırabilmektedirler.
Bu gelişim, atmosferden haberleşmeyi yayabildiği gibi olası husumet ve soğuk savaş esnasında rakip ülkelerin haberleşmeleri fiziki materyallere ihtiyaç duymadan müdahale edebileceklerinin göstergesidir. İlerleyen dönemlerde bu gelişmelerin tehdit yüzdesi artarak istenildiğinde haberleşme, iklim yapısı ve biyolojik savaş etkenlerine müdahale yetkisiyle eşsiz bir hâkimiyet sağlayacaklardır.
Şimdi sizlere soruyorum; dağları silahlı güçlerimizle kontrol altında tutan bizler, askeri tatbikatlarımızla dünyaya gözdağı veren bizler mi tam hakimiyet sağlıyoruz yoksa atmosferi kontrol altına alarak kontrolü silahsız olarak elde tutan onlar mı tam hakimiyet sağlıyor?
Bu gelişimler hem insanlık adına en önemli adımlar hem insanlık adına en tehlikeli adımlardır. İlgi odaklarını doğru belirlemeliyiz. Gelişim sağlanması gereken ve yatırım yapılması gereken sektörleri doğru analiz etmeliyiz. Bu sadece ticari ve ekonomik olarak değil milli güvenlik adına önemli bir konudur.
Son olarak, yazımı özeleştiri yapabilmemiz adına bir komplo teorisiyle bitirmek istiyorum. Olası bir dünya savaşında Dünya küresini uydu ağlarıyla ören dünya güçleri ülkemizde adeta bir faraday kafesi müdahalesi yapılmasıyla birlikte Hakkâri’deki topraklarımızla Edirne’deki topraklarımıza hangi teknolojik ve askeri kabiliyetimiz ile koruma altına alabileceğiz?
Bütün olumsuz koşullara hazırlıklı olmalı, dünya listelerinde yükselmek istiyorsak ekonomi ve askeri gücün yanı sıra uydusal sistemlerimizle milli güvenliğimizi güçlendirmeliyiz.