Sonsuzluğa mektup

YAVUZ GEZER

04-02-2023 20:44

Her akşam aynı hüzün,

Yol gözler iki gözüm,

Dış kapıda beklerim,

Avucum içinde yüzüm…

Sen gelmezsin bir türlü,

Dertlerim türlü türlü,

Nice dertleri çektim,

Bu başka türlü.

Kaynak: Lyricfind

 

Güneşin hafif kızıllığında rengarenk görüntülerin muhteşem dansı başlar. Daha sonra insana korku veren karartı belirir, kızarıklıklar kor parçasına dönüşür, kor parçası içinde insan yüzünü andıran üç büyük leke belirir.

Güneş, karartı halinden yavaş yavaş açılarak altın bir küre halini almaya başladığında; kayıklara binmiş ışıklar daha önce görülmemiş milyonlarca rengi etrafa saçar…

Yavaş yavaş elmas parçası gibi kristalleşip eski durumunu aldığında GÜNEŞ! Yaylalarda hayat başlamıştır…

Çocukluğunun güzelliklerini yitirdiği bu yaylalara genç bir anne olarak geri dönmüştü. Kulaklarında rüzgârın hüzün şarkılı ıslığı, gözlerinde hasretin nemi…

Elleri, o kınalı sağımın usta elleri duada,

Şehit babasına ve şehit gardaşına…

Yarısı savaş esiri olmak üzere 34.000 kayıp verilen 1916 yılı Rus işgalinin acılarını tekrar tekrar yaşar gibiydi.

Babasının “kalkın gidiyoruz” deyip, tüm mal varlıklarını bırakıp köyü terk ettikleri yola bakarken...

Yüreğindeki yangın, dağlarda yankılanan bir türkü olarak hançeresinden avaza dönüşüyordu;

Gara çadır is mi tutar,

Martin tüfek pas mı tutar,

Ağlayanım anam, bacım,

Elin kızı yas mı tutar.

Evet;

Bacısı olarak şehit gardaşına, 12 yaşında yolda yitirip bir kayanın dibine emanet ederken ahirette buluşma akdinde bulunduğu babasına göz pınarlarından incilerini akıtıyordu…

Daha sonra bu inci gözyaşları; kaybettiği iki oğluna gözlerinin ferinin sönmesine sebep olacak şekilde aktı, aktı, aktı…

Nadir bir dağ çiçeği olan bu çileli kadın; mahir parmakları ile yüzlerce hayvanın memelerini incitmeden sağar ve kovalara onların ak sütünü akıtır, yavruların (kuzuların) payını ihmal etmezdi.

Tıpkı,

Kendi yavrularının ve yavrusunun kendisine emanet ettiği yavrularının paylarını ihmal etmediği gibi…

Meşe ağaçlarının gökle birleştiği dağların eteklerinde göz alabildiğine yemyeşil çayırlar, rengarenk çiçekleriyle bir gelin tacını andırırlardı. Nazlı akan dereler ise genç kızların belindeki gümüş kemerleri…

Gökyüzündeki yıldızlar el uzatıp tutacağımız kadar yakın olurdu yayla gecelerinde,

Başım kucağında…

Bazen bir yıldız kayar, sudaki aksi kendisine eşlik eder ve ben onu dudaklarımın kıpırdanışlarıyla sonsuzluğa uğurlardım.

Sen ise saçlarımdaki yıldızları parmaklarınla tarar yüzümü okşardın hafif dokunuşlarla…

İncitmekten korkarcasına.

Evet yüreği bedeninden büyük kadın;

SAİT’İN KIZI, BABAMIN ANASI.

Ağdalı Türkçe konuşmadan, senin tabirinle “Dil çırtmadan” seni senden sonra nasıl anladığımı, bana seni tanıyanların anlattığı şekliyle ve benim de seninle yaşadıklarımı harmanlayarak anlatacağım.

Hatalarım ve kusurlarım olursa o yüce gönlüne sığınırım.

CANIMIN İÇİ, BAŞIMIN TACI.

Adet üzerine sorim, nasılsın, eyi misin? Eyi olmanı can-ı gönülden, rabbimden niyaz ederim. Halın, kefin nasıl?

Babamla gucağ gucağasın payam ağacının kölgesinde.

Emim Cafer, bibim Sakine, Sıdıka ve en son yanan gelen Saniye ile neler gonişisiz?

Teze haberleri sahan Saniye bibim getirmiştir.

Torunlarının ve torunlarının çağalarının halının vağtının nasıl olduğunu…

Eminim ki en çoğ merak ettiğin Oğuz da eyi, gözün artığ arğada galmasın. Kel horoz erçelliği bırağtı, uslandı rahat ol artığ.

Zöhre nasıl dediğini duyar gibiyim. Uzun süre çileli bi hayatı oldu Allah’tan Ümit diye bir oğlu var da tüm aileye umut oldu. İki defa evlat acısıyla sınandı Zöhre. Senin gibi gözünün yaşı heç dinmedi. Şimdi eyi eyi…

Benden soracağ olursan “oğul o gıvırcık saçlı asortik gız” deyidin ya! Onlan evlendim. Bi oğlum bi de gızım var. Oğluma babamın adını koydum Reşat, gızım ise Çise Ceren yani yağmur damlası, ceylan yavrusu anlamında. Her ikisi de abukat oldular. Oğlan babam gibi beyefendi, gızım senin gibi dik başlı, sözünü sakınmayan ama merhametli ve haksızlığa tahammülsüz…

Gara gaş, gara göz biri. Çoğ severdin görseydin her ikisini de.

Onlara seni çoğ anlattım, görmüş gibi taniler seni…

Özer abem bize baba oldu, her derdimize goşi. İki gızı var biri toğtor, diğeri İngiliz dili mezunu yani öretmen. Toğtor gızından iki erkek torunu var. Allah Özer abeyi başımızdan eksük etmesin.

Şazer, Muzaffer, Ali, Zülfikar, Gülay, Sibel hepsinin dünya meşgaleleri içerisinde inişli çığışlı hayatları oldu. Ama hepsinin de çağaları eğitimli ve kendilerine toplumda saygın yer edindiler. Çoğ şükür…

Kurban olduğum, orada buradan daha çoğ arğadaşın, ağraban, çağaların ve sevdüklerin var.

Senden sonra Hediye abla, Emoş bibi, Fatma nine, Besse nine, Abdullah amca, Mamoş abe, Osman amca, Adalet abla, Adalet ablamın gızı Gadriye, o çoğ sevdiğin Naime abla, Hasan Heyri amca, tiken olup gözüne battığın anamın anası Nure ve dedem Kel Maho (Mehmet) terk-i dünya ettiler. Dayın gızı Sebahat abla da hak dünyaya göçtü.

Ramazan abe ve dayın oğlu Ahmet sağ ama yaşlılık denen hastalığın arğadaşı olmuşlar…

Mahle, eski mahle değil. O bağçalı evler yığıldı, yerine apartumanlar yapıldı. Bizimkisi de bu değişimden nasibini aldı.

O altında abdest aldığın kaysı ağacı, uzun asması, koğuşu mahleyi saran ısparta gülü de yoğ artık.

Zaten senden sonra her şey viran oldu…

Bazen zuvağ gapısı açığ yukarı bağim gibi gelir. Bahça gapısının hemen dışında meşe külü ile Hasan amcanın galayladığı guşganayı yuğisin. Deterjan kullanmayı sevmezdin zaten…

Gazan gine gayni içinde soda ve çivitle yuğduğun ve ikinci gaynara bırağtığın beyaz çamaşırla var sanki. Gözümü kırptığımda kaybolur görüntü, hüzün başlar. Hüzün derken; bilisin biz çağalar da baharda hazanı yaşadığ. Sen oğlunu gaybettin biz babamızı, sen gelinini kaybettin biz anamızı…

O küçük odaya girip gapıyı arğadan kitlediğinde merakımıza hakim olamayıp bahça penceresine goşardığ ve içeriyi gözetlemek isterdik. Fakat gapı gapanıp arğadan kilitlenince pencerenin de perdesi çekili olurdu. Sadece içeriden senin hıçkırıkların duyulurdu.

Bi gün perde aralığ galmıştı ve seni dizlerinin üzerine çökmüş, çeyiz sandığından çığardığın bohçayı öpüp goğladığını ve gözyaşlarınla suladığını görmüştüm. Sen içeride ağlarken ben de dışarda sessiz hıçgırığlarla sana eşlik etmiştim.

Seni bir de; sahiplerine haber verilmeden yol genişletme çalışmaları sebebiyle dümdüz edilen kerbelanın kayıp çağaları misali yok edilen, dirisine saygısı olmayanın ölüsüne de saygısı olmazın ispatı Sürsürü Mezarlığı’nın savrulup atılmış dikenli tellerini avuçlayan ellerinden akan kızıl kan toprağı sularken “Oğluumm, Cafer’im feryadını”…

Ve dilinden düşürmediğin “Toprağın başında dirildim öldüm” mısralarıyla pınara dönen gözyaşlarını

UNUTAMAM.

Orada öğrendim; amcama aşık Zülfiye’nin amcamın askere gideceğinin bir önceki gecesi pusu kurularak geçmiş ve geleceğinden koparılmasına dayanamayıp ince hastalığa yağalandığını ve kısa bir süre sonra vefat ettiğini…

“Dünyada gavuşamadılar, bari ahrette gavuşsunlar” diye amcamın yanına defnedilmesine tahammülsüzlüğün bitmişti her ikisinin de kaybedilen mezarlarının başında…

Hediye ablayla ilk defa aynı duyguları paylaşmıştın. O gızına, sen oğluna ağıtlar yakarken…

Dedeme öfkenin sebebinin de amcam olduğunu öğrendim yıllar sonra. Pusu kurularak hayattan koparılan Cafer’inin intikamını almadığı için!

“Suçu ispat edilemeyen adama yapamam, haksız yere can alamam. Kendimi imansız edip, Allah’ın huzuruna yüzü gara çığamam” demesi yüreğinin yangınını söndürmeyip yaşamın boyunca dedeme garşı gönlünün doğrulmamış olduğunu amcanın oğlu Ahmet abeden öğrenmiştim.

Onun içindir ki dedeme her bağışında bulutlanan gözlerin ve dedemin sessizliği ve deniz mavisi gözlerinin nemlenmesi…

Dedemin dudaklarının titrediğini, sakallarının kıpırdanışından hisseder, fakat anlamlandıramazdım. Meğerse sebebi buymuş…  

Kal’a bedenlerinizin surlarını yıkmış bu olay.

Dedem çoooğ uzağlara savruldu, ayrı düştü hepinizden…

Sen çağalarınla bir arada, o ise çoğ uzağta, ANGARA’DA

Üstad İhsan TARAKÇI’nın dediği gibi “koza böcekleri gibi kendime oyacağım mezarın içinde yeniden doğmak istiyorum”.

SİZLERLE YAN YANA.

DİĞER YAZILARI Gel Bakalım Devletin Babası-II 01-01-1970 03:00 Gel Bakalım Devletin Babası- I 01-01-1970 03:00 Bayrama Dair... 01-01-1970 03:00 Şakga Yaptık... 01-01-1970 03:00 Hadee Canım!!! 01-01-1970 03:00 Dedem Atlas 01-01-1970 03:00 Var Ya... (Varya) 01-01-1970 03:00 Emekli... 01-01-1970 03:00 Sevda... 01-01-1970 03:00 Peynir Heç'e Çıktı 01-01-1970 03:00 Zümrüd-ü Anka - II 01-01-1970 03:00 Simurg (Zümrüd ü Anka)- I 01-01-1970 03:00 90 Lira Bindi (Taksi)-10 Lira İndi (Simit) 01-01-1970 03:00 Asker- Saf Anadolu Çocuğu 01-01-1970 03:00 Şehit... 01-01-1970 03:00 Kutsim kızıl saçlım-4 01-01-1970 03:00 Kutsi – Kızıl saçlım 3 01-01-1970 03:00 Kutsi – Kızıl saçlım 2 01-01-1970 03:00 Kutsi...Kızıl saçlım 01-01-1970 03:00 Saatler dursa da akan zaman… 01-01-1970 03:00 Ekşi her zaman ekşi değildir. Bazı ekşiler tatlıdır hıdır ekşi gibi 01-01-1970 03:00 Pamuk tarlaları beyazın lekeleri 01-01-1970 03:00 Orada bir köy var mıymış uzakta? 01-01-1970 03:00 Futbol üzerine – Topumuzu kessinler mi? 3 01-01-1970 03:00 Futbol üzerine – Topumuzu kessinler mi?- 2 01-01-1970 03:00 Futbol üzerine – Topumuzu kessinler mi? 01-01-1970 03:00 Anne, melekler neden beyaz? 01-01-1970 03:00 Nostalji sendromu 01-01-1970 03:00 YETER – YAHU 01-01-1970 03:00 Yas’ın Gölgesinde Cumhuriyet-III 01-01-1970 03:00 Yas’ın Gölgesinde Cumhuriyet- II 01-01-1970 03:00 Yas’ın Gölgesinde Cumhuriyet- I 01-01-1970 03:00 Savaşta çocuk olmak 01-01-1970 03:00 Emeğim 01-01-1970 03:00 Türk – Osmanlı –II 01-01-1970 03:00 Türk – Osmanlı 01-01-1970 03:00 HİLAL VE YILDIZ 01-01-1970 03:00 Onbeşinci gün 01-01-1970 03:00 Ağustos – Zaferler ayı 01-01-1970 03:00 Diken ve gül 01-01-1970 03:00 Ayıyla sohbet 01-01-1970 03:00 Neden ben? 01-01-1970 03:00 Kırk birinci 01-01-1970 03:00 BORDO BEYAZ 01-01-1970 03:00 Kurban 01-01-1970 03:00 Sevdalar; mektuplar, güller 01-01-1970 03:00 Çelik Kaleler 01-01-1970 03:00 Tebessüm 01-01-1970 03:00 Güzel görebilmek 01-01-1970 03:00 Bir şehir ki -III 01-01-1970 03:00 Tıpşor... 01-01-1970 03:00 Kanatsız Melekler 01-01-1970 03:00 Neyiz… Bilinsin! 01-01-1970 03:00 İnsan ve sevgi 01-01-1970 03:00 BUGÜN BAYRAM GÜNÜ DERLER... 01-01-1970 03:00 On Bir Ayın Sultanı – 4 01-01-1970 03:00 On bir ayın sultanı – 3 01-01-1970 03:00 On Bir Ayın Sultanı – 2 01-01-1970 03:00 On Bir Ayın Sultanı – 1 01-01-1970 03:00 Topun sahabı benim – 3 01-01-1970 03:00 Topun sahabı benim – 2 01-01-1970 03:00 Cumhuriyetin aydınlık yüzü; Prof. Dr. Naci Görür 01-01-1970 03:00 Cemre bu sefer insanlığa düşsün! 01-01-1970 03:00 Topun sahabı benim – 1 01-01-1970 03:00 Gitti canımın cananı 01-01-1970 03:00 İmdaaat… 01-01-1970 03:00 KİMSİN? YA SEN KİMSİN? 01-01-1970 03:00 Özlenen 01-01-1970 03:00 Bir şehir ki… 01-01-1970 03:00 Kırmızı gül her dem olmaz 01-01-1970 03:00 Büyük Abe (Selahattin’in Sıçanları) 01-01-1970 03:00 HARBİYELİ 01-01-1970 03:00