İstanbul’da yazı hayatını sürdüren Elif Aktepe kardeşim sosyal medyada “İstanbul’da sahte doktor yakalandı” başlığı altında bir yazı kaleme almış.
İlahi Elif Hanım kardeşim.
Bu da bir haber mi yani?
Bu ülkede sahte olmayan ne var ki?
Sahte olan her şey bol da sahte olmayan bir şeyi bulmak çok zor.
Sıralamaya kalksak sayfalar sürer.
Sahte doktor, sahte polis, sahte avukat, sahte hâkim, sahte, öğretmen, sahte subay, sahte mühendis, sahte mimar.
Sahte imam bile var bu ülkede…
Yetiyor mu?
Hayır…
Sahte diploma, sahte karne, sahte ehliyet, sahte senet, sahte tapu, sahte kimlik. Sahte pasaport, sahte rapor gibi sahtekarlığımızda sürüp gidiyor..
Bitti mi?
Hayır…
Bütün bunların yanında gıdalarımızda sahtekârlık olmasaydı şaşardım.
Tuzun bile sahtesini çıkardılar.
Sahte yağ, sahte reçel, sahte bal, sahte süt, sahte sucuk, sahte zeytinyağı, sahte rakı, sahte viski şeklinde sürüp gider.
Biter mi?
Bitmez…
***
Bir ülkede taşlar bağlanınca haliyle köpeklerde salınıveriyor. Bu gibi insan müsveddesi yaratıklar menfaati icabı kişiliğini, haysiyetini, insanlığını hatta hatta ülkesini bile satıyorlar. Ticaret adı altında cemiyete zarar veriyorlar,
Bunun adına da ticaret diyorlar.
Kendilerini de iş adamı sanıyor bu şarlatanlar…
Elbette ki sözümüz meclisten dışarıdır. Elbette ki sözümüz namuslu, dürüst, vatanını ve milletini seven, vergisini veren, insanlarımıza aş ve iş temin eden değerli iş adamlarımıza, onurlu müteşebbislerimize yönelik değildir.
Bunlar bu ülkenin veli nimetleridir.
***
Sözümüz insan sağlığı üzerinden kazanç elde eden sahtekârlara, devlet malına göz diken yetim öksüz hakkını afiyetle yiyen namussuzlara yöneliktir.
Şair Eşref’e “Yahu eşref sen bu zehir zemberek hicivlerini kime karşı yazıyorsun?” dediklerinde şairi Eşref;
“Benim hicivlerim numarasız gözlük gibidir isteyen alır gözüne takar” cevabını veriyor. Bizde yazılarımızı bu çerçevede yazıyoruz “İsteyen üzerine alır isteyen dağarcığına…”
***
Ülkemiz tabiri caizse sahtekârlar cennetine dönüştü, elimizi uzattığımız her şeyin sahtesiyle karşılaşıyoruz.
Çoluk çocuğumuza göz göre göre kanseroloji ürenler yediriyoruz.
Bu konuda halkımızı uyaran tıp otoriterlerine kulak bile vermiyoruz.
Çünkü elimizi attığımız soframıza taşıdığımız her şeyde kanseroloji etkisi olduğunu görüyoruz.
Ama el mecbur alıyoruz, yiyiyoruz yetmiyor çoluk çocuğumuza da yediriyoruz.
***
Özellikle son senelerde ülke sahtekârların cirit attığı bir meydan haline geldi. Denetimsiz bir yapılaşmada yapanın yanına kâr kalıyor.
Niye kalmasın ki...
Türk'ün bu yoldaki dâhiyane buluşları her gün karşımıza yeni yeni sahtekârlıklar çıkarmaktadır. Bugün tavuktaki, bu gün zeytinyağındaki bugün baldaki sahtekârlık bize “Tuzda koktu” dedirmektedir. Bu kadar bol sahtekârlıkları görünce aklımızı oynatacak düzeye geliyoruz. Çünkü gördüğümüz her ürünün sahtesi var.
Bugün hormonlu tavuk, yarın sahte bal, sahte reçel, sahte sucuk,
Öbürsü gün Sahte süt, sahte kola, sahte rakı, sahte viski gibi içeceklerimizde sahtecilikten nasibini alacaklardır.
Bitecek mi?...
Hayır!..
***
Hangi pencereden, hangi gözle bakarsanız bakın; ülkemizde bir sahtekârlık furyasıdır almış başını gidiyor. Niye gitmesin ki? Herhangi bir cezai müeyyidesi yok ki.
Yapanın yanına kar kalan, getirisi bol bir meslek halini aldı bu iş.
Rabbim sahtekârlara, yalancılara, fırsatçılara fırsat vermesin başka bir şey demiyorum.
*///*