GÖKÇE (LOTOĞLU) KÖYÜ

MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ

22-11-2022 22:26

Bazı köy ve mahallelerimizi içeren yazılarım sonucu bazı dostlarım bana “Neden kendi köyünden bahsetmiyorsun neden kendi köyünü yazmıyorsun?” dediler. 
Bende bu gün doğup büyüdüğüm köyümü yazayım dedim.
Köyümüz bir zamanlar nahiye olan Hankendi nahiyesine şimdilerde de merkeze bağlı bağlı şehire 26-27 Km. mesafede olan ama hiçbir şehirlinin yani yöneticilerin gitmediği, görmediği bir köy.
Bir zamanlar bağlı, bahçeli şırıl şırıl suları akan bir köydü burası.
Köyümüzün önünde bir çay akardı. Kış aylarında geçit vermeyen yaz aylarında etrafındaki bahçe ve tarlalara suyunu bol bol ikram eden bir çaydı burası. 
Çocukluğumuzda bu çaylarda yıkanır serinlerdik.
Şimdi bu çayda bir avuç su bulamazsınız.
 * * *
Sabahları koyunlar kuzular, keçiler nahıra katılır akşam köye dönüşlerinde boyunlarındaki o çıngırak sesleri bir musiki gibi kulaklarda yer ederdi.
İnsanlar her sabah köyümüzün üst tarafından geçen kamyonların tahta kasasında bir yolculuk yaparak şehire gider yumurtasını, sütünü, yağını, peynirini satardı. 
Şimdi bu köyde yaşayan birkaç aile bütün bunları şehirden getiriyorlar.
 * * *
Bu köyde bir Ahmet Ağa vardı. Her halde bin dönüme yakın da arazisi vardı, (Ahmet Toraman)
Dedem Yakup Ağa vardı (Yakup Çelik) Bir ayağını Erzurum Sarıkamış cephelerinde kayıp etmiş dokuz yıl askerlik yapmış bir gazi idi. Onunda yedi veya sekiz yüz dönüm arazisi vardı. 
Sayıt ağa vardı annemin dedesi (Sayit Özer)
Dedemin yeğenleri Turgutlar vardı. Kardeş gibi büyüdüğümüz Yasin, Rasim, Mehmet, Nihat, Zihni kardeşler vardı. 
Bir evin fertleri gibiydik.
Bunların da konak sayılmasa da konak gibi evleri vardı.
Şimdi bu evlerin yerinde tavuklar eşeleniyor.
* * *
Köyde sadece yıllar önce bu köye göç eden Önerlerden birkaç aile duruyor. Onlarında yarısı İstanbul’da yarısı Almanya’da ama varlar, ekiyorlar biçiyorlar. 
Bizlerden yani ne Yakup Ağa gillerden, Ne Ahmet Ağa gillerden, Ne Sayit Ağa Gillerden ve nede Turgutlar’dan bir Allah’ın kulu kalmadı bu 
köyde. 
Köyün dörtte üçüne sahip olan bu ailelerin bağları bahçeleri 
dikenlerle doldu. Tarlaları sürülüp ekilmiyor.
O cennet misali sofraların kalkmadığı yemyeşil bahçelere şimdi dikenden girilmiyor.
Bir gün iki katlı kocaman evimizin enkazı üzerinde oturduğumda bu evde yaşayanlar gözümün önüne geldi. Dedem, ninem, anam, babam ve sekiz kardeşim bu evde bir sofranın başında sıra sıra diziliyorduk.
İşte o enkaz üzerinde yanımda oğlum ve torunum da vardı. Efkârlanıp bir sigara yaktığımda şöyle bir dörtlük yazmıştım.
 * * *
“Sanma ki bir misafiriz burada,
Hem ben, hem sen, hem de o.
Üzerinde durduğumuz şu toprak yığını var ya,
Bir zamanlar muhteşem bir konaktı o…
* * *
Dedemin gözü gibi baktığı bir bağı vardı. Bu bağda geceleri cennetmekân dedemle birlikte yatardım. Bana dokuz yıllık uzun askerlik hatıralarını, açlığını susuzluğu anlatırdı. Aynı cephede kardeşi Mustafa Turgut’un şahadetinden, Erzurum’dan Sarıkamış’tan bahseder bana Kazım Karabekir Paşa’yı anlatırdı, 
Atatürk’ün büyük bir komutan olduğunu söylerdi. 
Benim içimdeki o sönmeyen Atatürk sevgisini aşılayan kişidir rahmetli dedem.
Ve her sabah o mübarek insan bağın alt yamacındaki çaydan abdestini alır, bastonuna dayana dayana ayet el kutsiyi okuyarak bağa çıkar sabah namazını eda ederdi. 
 * * *
Bağ bozumunda şehirden akrabalarımız gelir bu bağın bozumu üç günden fazla sürerdi. Koca evde üzüm koyacak yer bulunmazdık.
Şimdi bu bağın yerinde yeller esiyor. 
Arılık dediğimiz yerde 70-80 tane arılarla dolu toprak kovanımız vardı. Arılar oğul verdiğinde taşlar biri birine çarpılarak adeta arılara yön verilirdi.
Son baharda arı kovanları açılır teştlerde, kazanlarda bal konulacak yer bulunmazdı. Etraf köylüler Lotoğlu köyüne gidelim de Yakup ağanın balından yiyelim diye bir söylem vardı.
Şimdi Yakup Ağa’nın torunları bile balı çarşı pazardan alıyorlar, 
Tabi paraları olunca…
* * *
Kapı önünde sekiz dönümlük bir bahçemiz vardı. Bu bahçede rahmetli babam Hacı gillerin Ahmet Ağa dört oğlunun adına elma, erik dikmişti. Burası yaz aylarında bir piknik yeri gibiydi. Nitekim şehirden tatil günleri misafirlerimiz gelir bir para büyüklüğünde güneş almayan bu bahçede yer içerlerdi. Döndüklerinde de sepet sepet meyvelerini yoğurtlarını, peynirlerini, yumurtalarını alır giderlerdi.
Köyün mevlit ve düğün gibi toplumsal faaliyetleri bu bahçede yapılırdı. Bu bahçede meyvelerin en güzelini, en lezzetlisini bulmak mümkündü. 
Ganiserik dediğimiz on iki dönümlük bir bahçe ve tarlamız vardı. Yanı başında da kışın buharları tüten yazları da serin mi serin soğuk suları vardı. Bu suların biriktirildiği ve günde iki defa etrafını sulandığı bir toprak havuz vardı. Biz bunun ismine "Göl" derdik. Bu gülün dört bir yanı asma söğütlerle çevriliydi. Göl dolu olunca asma söğüdün dalları su içerisinde adeta dans eder gibiydiler.
Şimdi burada asma söğüdün gözyaşlarından başka bir şey göremezsiniz.
Köyün kadınları kızları ramazan aylarında gider buradan evlerine içecek sularını getirirlerdi.
Burasıda kurudu burası da viran oldu.
Asma söğütleri, elmaları, armutları kesip kesip traktörlerle şehire getirdik sobada yaktık.
Biz dört kardeş diğer köylülerimiz gibi yıllarca ne kadar elma, armut, kaysı, ceviz ve dut ağacı varsa kesip kesip traktörlerle şehire getirdik.
Bir gün olsun kestiğimiz bir ağacın yerine yenisini dikmedik.
Kışın sobanın önünde ısınırken yaptığımızdan ne bir ders aldık nede utandık.
* * *
Köyün hemen karşısında Haydarpaşa- Kurtulan (Diyarbakır) tren yolu geçerdi. Biz çocuk aklımızla bu trenleri adeta kovalardık. Köyün alt tarafında Dalan durağına gider burada trenle Yolçatı’na gelir oradan da ya trenle yâda Hankendi’nin otobüsleriyle şehre giderdik.
Ben Azap Yolu adlı şiir kitabımda burasını anlatırken,
* * *
Dalan Yolçatı Yolu ömrümün azap yolu
Bu yolda başıma hem kar yağdı hem dolu.
* * *
Hep ezildim, hep üşüdüm, hep dondum,
Ben ki bu yolda kalıp kalıp buz oldum.
* * *
İfadeleri ile o zamanki ulaşımın ne zorluklar içerisinde yapıldığını, bizlerin ne şartlar altında okula gittiğimizi anlatmaya çalıştım.
* * *
Zaman geçti ağalar yerlerini marabalara bıraktı bu köyde. Nerede yıkık bir enkaz görürseniz biliniz ki bu enkaz o köyün ağalarının evleridir.
Onlar gitti.
Onlarla birlikte bereket te gitti,
Arılar oğul, çeşmeler su, bağlar üzüm vermedi,
Yuvasından çıkan arılar bir daha da geri dönmedi.
Şırıl şırıl akan çeşmelerimiz, derelerimiz, çaylarımız kurudu.
Kara sabanla bile bire yirmi - yirmi beş veren tarlalardan mahsul kaldırılmaz oldu.
Çünkü hem rızkımız hem de sularımız kurumuştu.
* * *
Şimdi ben bu köyün nesini anlatayım.
Bir gün iki komşum “Yahu Şükrü Bey bizi köyüne götür” diye ısrar ettiler.
Onlara “Benim bu köyde gölgesinde oturacağım dikili bir ağacım, odasında çayımı yudumlayacak bir evim yok ki sizleri nereye götüreyim” dedim.
Ne kadar acı değil mi sevgili okurlarım.
Bir köyün acı ve hazin hikâyesi.
Satsan satılmıyor, alsan alınmıyor.
Şimdi bas bas bağırıyoruz neden tahılda dışa bağımlıyız diye.
Nedeni var mı kardeşim.
Bakarsan bağ bakmazsan dağ olur.
Biz bakmadık, ekmedik biçmedik,
Onun içindir ki yedi düvele el açtık.
Bu gidişle de her zaman el açacağız.
Allah sonumuzu hayreylesin.
Esen kalın sevgili okurlarım, esen kalın.
 *///*
Mehmet Şükrü Baş
 

DİĞER YAZILARI BİR MAYIS’IN ARDINDAN 01-01-1970 03:00 HAZRETİ  SÜLEYMAN  VE  HÜT HÜT KUŞU 01-01-1970 03:00 HANKENDİ’Mİ YEMEN Mİ? 01-01-1970 03:00 EYVAH Kİ EYVAH 01-01-1970 03:00 ÇANAKKALE’NİN VERDİĞİ DERS   01-01-1970 03:00 HANKENDİ’DE GÜZEL ŞEYLER OLUYOR 01-01-1970 03:00 EYVAH EYVAH 01-01-1970 03:00 BUGÜN NE YAZSAM? 01-01-1970 03:00 HAZRETİ SÜLEYMAN VE HÜT HÜT KUŞU 01-01-1970 03:00 EMEKLİ HASAN EMMİNİN PAZAR ÇANTASI 01-01-1970 03:00 MEMLEKETİM 01-01-1970 03:00 UÇTU UÇTU GENÇLİĞİM UÇTU 01-01-1970 03:00 ACILAR DENİZİNİN ACILI ŞAİRİ ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN       01-01-1970 03:00 10 OCAK ÇALIŞAN GAZETECİLER GÜNÜ 01-01-1970 03:00 GÖKBAYRAĞIN GÖZYAŞI 01-01-1970 03:00 HİNDİ 01-01-1970 03:00 SARIKAMIŞ’TA O GECE 01-01-1970 03:00 BAK DOSTUM… 01-01-1970 03:00 KORKİREM 01-01-1970 03:00 BİR MİSAFİR GÖZÜYLE ELAZIĞ     01-01-1970 03:00  BİR KAÇ DALDA KISSALAR 01-01-1970 03:00 GÖNÜLLERDEKİ BELDE HANKENDİ 01-01-1970 03:00 SİZ HİÇ ZÜLFİYARE DOKUNDUNUZ MU?.. 01-01-1970 03:00 ATATÜRK’ÜM OLMASAYDI 01-01-1970 03:00 GÜZ MÜ GELDİ RENGİN SOLUK 01-01-1970 03:00 VAH Kİ VAH 01-01-1970 03:00 LEYLEK, CÜPPE, SAKAL VE HZ.SÜLEYMAN 01-01-1970 03:00 SENDE BU ENSE, ONDA BU PARA, BENDE BU YOKSULLUK  01-01-1970 03:00 SEKSEN BASAMAKLI MERDİVEN 01-01-1970 03:00 İSTANBUL’DA SAHTE DOKTOR YAKALANMIŞ 01-01-1970 03:00 HANKENDİ MAHALLESİ 01-01-1970 03:00 BİRAZDA SOHBET EDELİM 01-01-1970 03:00 OTUR “0” 01-01-1970 03:00 EKMEKTEN SUYA, SUDAN HAVAYA ZAM 01-01-1970 03:00 AA… KRAL! 01-01-1970 03:00 KURTLA KUZUNUN HİKÂYESİ  01-01-1970 03:00 İLİMLE GİDİLMEYEN YOLUN SONU HÜSRANDIR 01-01-1970 03:00 FELAKETLERE ŞÜKRETMEK 01-01-1970 03:00 SEÇİMİN ARDINDAN 01-01-1970 03:00 24 MAYIS VE 33 ŞEHİT (EN UZUN GECE) 01-01-1970 03:00 BİZ DE BUNLARI ÖZLÜYORUZ 01-01-1970 03:00 BEKRİ MUSTAFA 01-01-1970 03:00 ULVİYE SAVTUR’UN 50. SANAT YILI 01-01-1970 03:00 AHLAK OLMAYINCA OLUR MU HİÇ DİN İMAN? 01-01-1970 03:00 EMEKLİ VALİ VE ŞAİR RIZA AKDEMİR’İN AZİZ HATIRASINA  01-01-1970 03:00 RAMAZAN VE İNSAN 01-01-1970 03:00 AH, ATATÜRK AH! 01-01-1970 03:00 ÇANAKKALE RÜYASI 01-01-1970 03:00 LEYLEK, CÜPPE, SAKAL VE HZ.SÜLEYMAN 01-01-1970 03:00 ÜÇ ZARF 01-01-1970 03:00 ELAZIĞ - MALATYA 01-01-1970 03:00 TAKDİRE ŞAYAN İKİ KURUM 01-01-1970 03:00 MEMLEKETİMDEN İNSAN MANZARALARI 01-01-1970 03:00 MUSİKİMİZ VE SPORUMUZ 01-01-1970 03:00 NEDEN HEP ESKİLERİ ÖZLER OLDUK? 01-01-1970 03:00 10 OCAK ÇALIŞAN GAZETECİLER GÜNÜ 01-01-1970 03:00 BİR DOSTUN KALEMİNDEN 01-01-1970 03:00 SAÇMA TARTIŞMA 01-01-1970 03:00 TAKVİMİN SON YAPRAĞI 01-01-1970 03:00 SARIKAMIŞ’TA EN UZUN GECE 01-01-1970 03:00 BÜNYESİNDE AHLAK OLMAYAN HİÇBİR ŞEY GÜZEL DEĞİLDİR 01-01-1970 03:00 ŞİİRİN EFSUNLU GÜZELLİĞİ 01-01-1970 03:00 KASTAMONULU ŞERİFE BACI DESTANI 01-01-1970 03:00 ATATÜRK ELAZIĞ’DA 01-01-1970 03:00 ON KASIMLAR 01-01-1970 03:00 ATATÜRK’ÜN SAVAŞTIĞI DÜŞMANLAR 01-01-1970 03:00 YEDİ DAĞIN HARMANI VE ÇÖLÜN KIBLE TARAFI 01-01-1970 03:00 BEN ANLAYAMADIM ANLAYANA AŞK OLSUN 01-01-1970 03:00 NAİLBEY MAHALLESİ 01-01-1970 03:00 ESKİŞEHİR’DEN BİR DEMET ŞİİR GELDİ 01-01-1970 03:00 ATATÜRK’TEN İSMET PAŞA’YA MEKTUP 01-01-1970 03:00 TAVUĞUN KIÇINDAKİ PETROL BORUSU 01-01-1970 03:00 HANKENDİ 01-01-1970 03:00 MÜJDE 01-01-1970 03:00 ADALET TEYZE -III- 01-01-1970 03:00 ADALET TEYZE -II- 01-01-1970 03:00 ADALET TEYZE -I- 01-01-1970 03:00 AĞLANACAK HALİNE GÜLEN İNSANLAR 01-01-1970 03:00