Geçtiğimiz günlerde yayınladığım “Lisesi Şehitler Destanı’nı” gözyaşları ile okuduğunuza eminim. Öyleyse sıcağı sıcağına aynı duygularla aynı şairimizin yazdığı “Kastamonulu Şerife Bacı” Destanını da okuyalım…
Tarih 13 Haziran 2010…
Hazar Gölü kıyısındaki Petrol Ofisi Kampı…
Berrak bir göl, serin bir hava, şiir severlerle tıklım tıklım dolu bir saha.
Bugün burada 18. Uluslar Arası Hazar Şiir Akşamları yapılıyor.
Şehrin bütün idarecileri, yöneticileri burada, yurt içinden ve yurt dışından gelen şairlerimiz burada şiir severlerimiz burada…
Ve sahnede Kayseri’den gelen Destanlar şairi Fazıl Ahmet Bahadır.
Fazıl Ahmet Bahadır “Kastamonulu Şerife Bacı” başlıklı şiirini okuyor. O kocaman alanı dolduran binlerce insandan çıt çıkmıyor. Tabiri caizse bülbüller bile susmuş Kastamonulu Şerife Bacı Şiirini dinliyor.
Bendenizde Kastamonu’ya gidince ilk gördüğüm yer Kastamonulu Şerife Bacının anıtı olmuştu.
Burada Fazıl Ahmet Bahadır üstadımın o doyumsuz şiirini hatırladım.
Haydi, binlikte okuyalım bu şiiri;
KASTAMONU’LU ŞERİFE BACI
İnebolu Limanı’ndan
Kastamonu Kışlası’na yol gider.
Kamyonlarla yarışır,
Umut yüklü kağnılar
Dizilir, kol kol gider.
Kağnıların başında
Kimi genç, kimi yaşlı
Kimi ak tülbentli,
Kimi ak saçlı.
Öküzlere gâh yalvaran
Gâh kızan,
Gözlerinde inat
Yüreklerinde iman
Kadınlar yürür gider.
***
Gök alçalmış yere doğru
Bulutlar değiyor dağlara,
Havada kar kokusu.
Yükünü alınca kağnısı
Bir kucak ot yaydı
Mühimmatın üstüne;
Düzeltip özene bezene
Yatırdı bebeğini.
Gayri daha kıymetliydi kağnısı
Bir yükü, bir de yavrusu.
Islanmasın, üşümesin diyerek
Sarıp sarmaladı çulu, keçeyi.
Besmele çeke çeke
Koşup öküzlerini
Sürüp gitti gidenlerin peşine
***
İnebolu Limanı’ndan
Kastamonu kışlasına yol gider.
Beyazdır dağlar, tepeler
Kar inceden tipiler.
Umutlar sarpa sarar
Cümle âlem bilir ki:
Bu kağnılar,
Zamanında gidemezse yerine
Bugün gider, yarın gider, dün gider;
Vatan gider, namus gider, din gider…
***
Yağış durdu ikindide
Akşam, çekti ayaza.
Kar aydınlığında uzarken gece
Kıpır kıpırdı dudakları.
Tekrar tekrar okuyordu
Bildiği duaları.
Menzil ırak, yol uzun
Sıska öküzler yorgun.
Az kala bayırın başına,
Korktuğu geldi başına
Sustu ağlayan tekerler.
Duruverdi o anda
Yerle gök arasında
Canlı bildiği ne varsa,
Uzaklarda yürüyen
Kamyonların dışında.
***
Nemrut ateşlerinde
Yandı Şerife.
Sızlayan ayakları,
Mosmor elleri yandı.
Önüne koştu kağnının,
Olmadı ardına dolandı.
İtti, çekti, arkalayıp dayandı.
Fersiz gözlerinde öküzlerinin
Çaresizliği gördü.
İki damla yaş süzüldü gözünden
Dondu, yere düşmeden.
Issız dağların başında
Gecenin bir yarısı
Cebelleşirken canıyla,
Birbirine karıştı
Duası, bedduası.
Aşmazsanız bu bayırı
Haram olsun bu toprağın
Otu, çiçeği, çayırı!
Zehir olsun
Ak köpüklü pınarların suları!
Kımıldadı öküzler.
Kımıldadı,
Yer ile gök arasında
Canlı bildiği ne varsa.
***
Dinledi çulun üstünden
Yavrusu uyuyordu.
“Kağnı da senin” dedi.
“Ulu Tanrım!
Yükte senin, yavru da ”
Uzanıverdi usulca,
Örtü oldu
Çulun, keçenin üstüne.
Yavaş yavaş uyuşurken her yeri
Gelip gitti kulağına
Anasının ninni söyleyen sesi.
Kutlanmış bir düş gördü.
Düşünün bir yerinde,
Kalpaklı bir baş gördü.
Birden gıcırdadı binlerce teker
Sökün edip alaca şafaklardan
Kamyonları ezip geçti kağnılar.
Uyanmadı bir daha
Düşünde kaldı Şerife
Sonsuza kadar.
***
Kastamonu Kışlası’nda
Bir bebek sesi,
Şaşkına çevirdi herkesi.
Bakıp bakıp kucağında durana
Kimseye aldırmadan
Ağlıyordu dağ gibi adam.
Bir ayet indi gönlünden, diline
Tesbih oluverdi dudaklarında.
Döndü yönünü kıbleye,
Okuyup üfledi bebeğe
“Ölüden diriyi çıkartan Allah”
“Zafere işaret ” dedi komutan.
Mehmetler bir ağızdan:
“Zafere işaret” dediler “İnşallah!”
***
İşte böyle sevgili okurlarım…
Eğitimci şairimiz Fazıl Ahmet Bahadır’ın bu şiiriyle gözlerimizi nemlendirdik.
İşte bu vatan bu destanı yazanlar ve yazdıranlar sayesinde bizlere vatan oldu. Hiç kimse endişe etmesin liseli gençlerimiz ve Şerife Bacılarımız hala var ve hala yaşıyorlar. Bunlar var olduğu sürece bu topraklara hiçbir kirli çizme basmayacak ve bu vatanda hiçbir çakal uluması duyulmayacaktır.
İnşallah…
*///*