Sonbaharın iki ayını geride bıraktık.
Bir ay sonra kış.
Ben kıştan korkarım.
Kış hastalıktır, ölümdür, yokluktur, sefalettir.
Hani bir türkümüz var ya;
“Güz mü geldi rengin soluk,
Ne tez yaprak döktün ömrüm.
Hep ağlarsın boynun bükük,
Gözyaşın derya mı ömrüm?”
*
Ya bana öyle gelir yâda seksen senelik ömrümde kalan izler bana öğrenmiştir ki güz ayları ayrılıktır, yokluktur, hüzündür.
Nitekim bendeniz bir şiirimde;
Sonbaharı sevmem,
Sonbaharda üşürüm.
Ben her sonbaharda,
Ölümü düşünürüm.
*
Son baharlar bana hep ölümü hatırlatmıştır.
Soğuk kış günlerinde tütmeyen ocakları, yalınayak yetimleri, yuvasına giremeyen kurdu kuşu hatta ölmüş babamın mezarını düşündürmüştür.
Şiirlerle başladık şiirlerle devam edelim.
Bendenizin pek çok dergi ve kitaplarda yer alan “YAĞMUR” adlı şiirime kulak verelim.
*
Her karın, yağmurun yağdığında,
Odam sıcak olsa da üşürüm.
Yalnızları, kimsesizleri,
Yalınayak yetimleri düşünürüm.
*
Bir gariplik çöker içime
Neler geçmez ki, neler aklımdan,
Yağmur altındaymışım gibi üşürüm,
Gurbeti, yalnızlığı, garipliği düşünürüm.
*
Gözüme bir türlü uyku girmez
Sıcak yatağımda bile üşürüm.
Kurdu, kuşu, insanları,
Hatta ölmüş babamın mezarını düşünürüm.
*
Yağdıkça yağmur, ben ıslanırım,
Soğuk bir giysi olur, yorganım bana.
Bir türlü atamam içimden hüznü,
Açlığı, susuzluğu, yoksulluğu düşünürüm.
*
Düşünmemek mümkün değil.
Düşünmek insan olmanın özelliğidir.
Düşününüz gurbettesiniz. Bir hastanız var. Cebinizdeki para çok sınırlı kalacak bir yer arıyorsunuz. Dışarıda yağmur yağıyor. Soğuk insanın iliklerine işlemiş durumda pencerelere bakıyorsunuz teker, teker lambalar yanıyor ve bir anda içinizde “Keşke lambası yanan o odada bende olsaydım” diyorsunuz.
İşte o zaman anlıyorsunuz gurbetin ne kadar acı yoksulluğun ne kadar feci bir durum olduğunu.
O zaman anlıyorsunuz sıcacık odanızın değerini…
*
Siz hiç sıcak odanızda otururken askerliği veya tahsili için başka bir şehirde olan çocuğunuzu düşündünüz mü?
Ben onu da düşündüm.
Büyük oğlum İstanbul’da tahsilini yaparken Elazığ’da müthiş bir kar yağıyordu.
Yanılmıyorsam aralık ayının yirmi ikinci günüydü.
Mesai bitti akşamın karanlığında evime gidiyorum lapa lapa kar yağıyor İstanbul’da eğitim gören oğlumu düşündüm orada da kar yağıyor mu acaba dedim.
*
Yine kışa girdik, lapa lapa kar yağıyor,
Kuşların, dalların, insanların üzerine
İstanbul’da da yağıyor mu acaba?
Yağıyor mu karlar yavrumun üzerine
*
Burada karlar yağıyor şakaklarıma,
Titreyip üşüyorum.
Dalıyorum akşamın karanlığına,
Yavrumu düşünüyorum.
*
Durmuyor ki kar, yağıyor lapa lapa
Ne olur söyleyin,
Söyleyin ne olur?
Kar yağıyor mu İstanbul’a?
*
Ne yaparsanız yapınız çocuklarınızı üşütmeyiniz sevgili okurlarım.
Onları yağmur altında kar altın bırakmayın sıcacık odanız onların cennetidir unutmayın…