Topun sahabı benim – 1

YAVUZ GEZER

23-02-2023 14:19

3’te devre,

6’da biti.

3 korner,

1 penaltı.

Öncelikle, 06.02.2023 tarihinde sabaha karşı yaşamış olduğumuz depremde hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır, yaralılarımıza şifa diliyorum. Allah böyle büyük felâketlerle bizleri bir daha sınamasın.

Neredeyse 150 yıla yakın bir zaman diliminde içimizden biri olan, ailemizdeki aidiyetlerin en belirgini ya da en bilinenlerin başında gelen futbolun dününden, mahalle arasından statlara taşınmasından bahsetmek istiyorum bugün;

Türkiye’de futbol kentleri ve bu kentlerin futbol semtleri vardır. Trabzon - Faroz, Bursa – Çekirge, Eskişehir, Kocaeli ve Denizli gibi…

Elazığ unutulmuşların arasında…

Oysa Elazığ Bölge Mahallesi, Rızaiye, Zaza ve Sako mahalleleri adeta futbolcu fabrikalarıdır. Sadece futbolcu mu? Aynı zamanda sporcu…

Daha sonra bu fabrikalara Maden ilçesi de eşlik etti, arkasından Palu…

Elazığ futbolunun güzel tarafı futbolcuların “yiğit lakabıyla anılır” misali birçoğunun hafızalara lakaplarıyla kazınmış olmalarıydı.

1967 yılı profesyonel lige geçiş öncesi amatör müsabakalar büyük seyirci toplulukları önünde oynanır ve seyirciler bayram ziyaretine gider gibi temiz ve pak kıyafetleriyle kapalı ve açık tribünlerde yerlerini alırlardı.

Tabiidir ki takım taraftarları hakem kararlarını bir terbiye ölçüsünde protesto eder, fakat bazen haddini aşan olursa, o şahıs terbiyeye davet edilirdi. Sonraları bu durum çok değişti…

Futbolun kuralları da…

Seyircinin en çok itiraz ettiği konu, kalecinin degaj esnasında 18 çizgisini ihlal etmesiydi.

“Hakem, hakeeem! Görmi misin? Galeci boriğe bastı. Gözen gözlük…” en çok protesto şekliydi.

Futbol takımlarının saha dizilimleri;

1 numara kaleci,

2 numara sağ bek,

4 numara kesici,

5 numara santrahaf,

3 numara sol bek,

6 numara sağ haf,

7 numara sağ açık,

8 numara sol haf,

9 numara golcü (santrafor),

10 numara orta sahanın ortası,

11 numara sağ açık.

Yedekler 1, 12, 13, 14, 15 numaralar olurdu.

Şimdilerde ise numaraların sıralı olma zorunluluğu olmadığı gibi, sistemler de 4-2-4, 1-4-3-3, 4-4-3 gibi…

Defans, ofans, geri dörtlü, ileri üçlü, tek santrafor, çift santrafor, beklerin hücuma katılması ve makine gibi işleyen bir sistem.

Futbol denen büyük ekonomi…

Şirketleşen kulüpler…

Çocukluğumuzdan bugüne evrilen futbol; mahalle aralarında tanışılan topla başlar. Bunlar küçük lastik top, büyük lastik top, plastik top, kauçuk top, ağızlı top, evrilerek bugünkü duruma gelen sübaplı top…

Ayrıca çaputtan yapılan ya da hafif olan plastik top patlayınca kesilip içi gazete kâğıdı doldurularak dikilip tekrar sahaya sürülen toplar…

Top yuvarlaktır derler ama “top yuvarlaktır”, her top yuvarlak mıdır?

Mehmet GÜL ağabeyden dinleyelim;

“Top herkeste bulunmazdı. Biz futbol topunu o zamanlar karayolunda çalışan ve bizim dört ev ilerimizde ikamet eden Ehsan (İhsan) abeden temin ederdik. Ehsan abe yol sporda futbolcuydu ve Çolağ Ehsan olarak tanınan bir ağabeyimizde. Çolağ denmesinin sebebiyse sol ayağını daha iyi kullanmasıydı.

O zamanlar müesseseler yarım gün mesaisi uygulaması yaparlardı. Saat bir buçukta işleri biter, saat dört buçuğa doğru Ehsan abe mahallede olurdu. Yaya gelirdi, çünkü araba herkeste bulunmazdı.

Biz mahalle çocukları, Ehsan abenin geliş saatine yakın çeşme başında toplanır ve onun sokağın başından görüneceği anı beklerdik. Ehsan abe göründüğü anda bir teatral oyun sahneler gibi kimimiz elimiz çenemizde düşünceli, kimimiz ise başımız önümüze eğik üzüntülü bir tavır sergilerdik.

Bazılarımız da işi daha da ileri götürerek ağlamaklı bir hal alır ve Ehsan abenin bizim hizamıza geldiğinde

“Selamın aleyküm çağalar” nidası üzerine sessizce ayağa kalkarak yavaş bir ses tonuyla “aleyküm selam abe” derdik. Ehsan abe beş - altı adım atar ve döner “niye oturisiz?” diye sorunca “Abe biz yorulduğ” cevabını vermemiz üzerine,

“Niye top oynamisiz, yoğsa topuz mu yoğ?”

Boynu bükük bizler cevapsız kalınca,

“Yarın antrenmana gulübe gelin, size top verem” bunun üzerine içimizde uzmanlığına güvendiğimiz iki – üç kişi bugünkü hükümet binasının oradaki yığma taş stada gider, girişin sağındaki futbol kulüpleri odasının kapısında Yol Spor yazılı tabelanın önünde beklerdik.

Çolağ Ehsan abe geldiğinde ona eşlik ederek birlikte kulüp binasından içeri girerdik. Soyunma odası duvara çakılı tahta üzerinde çiviler, çivilere asılı şort ve formalar ve altta bir tahtanın olduğu oturma sırası vardı. Kulüp odasının dip tarafında eski patlak futbol topları bulunurdu. Ehsan abi bunlardan,

“Sadece bi tene alın, fazlası yoğ” deyince biz bir tane futbol topu seçer ve tamir ettirmek için Çebiç Nuro (Nurettin abinin) çalıştığı dükkânın yolunu tutardık. Çebiç Nuro “Ne o çağalar?” deyince “Nurettin abi, aha bu topu tamir eder misin?”

“Bırağın, tamir edünce getürürüm” der ve emaneti teslim alır…

Çebiç Nuro kunduracı kalfasıdır, ustanın olmadığı zamanlarda bizim topu tamire çalışır ve her akşam bizim,

“Nurettin abe, top tamir oldu mu?” sorularımıza muhatap olur ve bizleri fırçalayarak,

“Yoğ daha işi var” cevabıyla suskunluğumuz sabırsızlığa ve sabırsızlığımız hüzne dönüşürdü.

En nihayet Nurettin abe elinde topla görünür “Ahan topuz” diye tamir ettiği topu ortamıza atar, top yere değmesiyle birlikte ne yana gideceği kestirilemeyen bir yükseklik kazanır. Çünkü top rugby topunu andırır ve mozik gibi bir tarafı şişkin olurdu. Kendinize gelecek zannettiğiniz top, bir anda yön değiştirerek başka tarafa giderdi. Yani doğal falsolu bir top sahibi olurdunuz.”

Mehmet GÜL ağabeyin bahsettiği 1960’lı yıllarda futbol daha çok okul bahçelerinde ve boş arsalarda oynanırdı.

O dönemin futbolcuları arasında; Fikri BUZ, Bomba Reşo (Babam), Çengel Fuat, Ego Kemal, Çolağ Ehsan, Baba Dursun, Kel Mamoş, Kara İzzet, Böyük Abe, Hırhız Selo, Böyük Aladdin, Gambur Aydın, Goppo Ehmet, Maymağ Vahdet, Deli Şaban, Yavuz, Yüksel ASAR gibi dönemin eğitim seviyeleri yüksek şahsiyetlerini sayabiliriz.

Oynadıkları takımlara ait müesseselerin kadrolu olarak çalışan personeliydiler. Giyim tarzları ve örnek yaşantılarıyla toplumun aydınlık yüzüydü bu büyüklerimiz.

Futbol oynayan çağalar yukarıda sayılı isimlerden biriyle kendisini özdeşleştirir ve onun gibi şut çekme, topa müdahale etme, kafaya çıkma veya kaleci ise plonjon yapmaya gayret ederlerdi. Bir de bu maçlarda topun sahibi, kadronun değişmez elemanı vardı. Yeteneğine bakılmazdı topun sahibinin, o topun efendisiydi, kuralları o koyardı.

Yine Mehmet GÜL ağabeye kulak verelim;

 “O zaman büyük abelerin topu vardı, Çolağ abenin abesi Mamoş, benim abem, Zülfikar Abe, Selahattin, Garo ve Kasap Spor’dan 3-5 futbolcu onlar Elazığ Lisesi’nin bahçasında top oynuyorlar. Bu topçuların temel özellikleri şu; varsıllar (varlıklılar) var, bi de orta gelir grubuna mensup olanlar. Üçüncü grupta bizim gibi gale arkasında bekleyip top toplama şerefine nail olanlar…

Ayakkabısı olmayanlar vardı top oynayanların içinde, onlar yalın ayak top oynarlardı Kımo gibi.

Onların giymeye de ayaggabıları yoğtu, zaten üç defa topa vursalardı ayaggabıları yedi parçaya bölünürdü. Kum sahada çıplak ayakla top oynuyor ve ıslak topa pis burun vuruyorlardı.

Bunlar yine bir gün maça gelmişler, benim abe de dahil, mamoş abe ile Zülfikar abenin İstanbul’dan sipariş ettikleri kendi kispetleri (o zaman Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray’ın taraftarlarına talep üzerine gönderdikleri takım formaları vardı). Zülfikar abenin de kaleci kıyafeti, dizlikleri, şapkası, kramponu ve özel kaleci şortu vardı.

Bunların arasında top kiminse kaptan o.

Kimin nerede oynayacağına kaptan karar verirdi.

Bi gün biz oradayken toplandılar, bölüşüm yapıldı. O orada olsun, bu da burada olsun.

Orta sahada da bi delik var, ekvator gibi. Nasıl ekvator görünmüyorsa o da görünmüyor.

Tam oyun başlarken Zülfikar abe ayağını topun üzerine basarak,

“Bi dagga durun arğadaşlar, beni tanıyan var tanımayan var,

Baştan kesem.

Benim ayağımdaki topa girmeyin.

Bennen gafaya çığmayın,

Şutumun önünde de durmayın”

Deyip topu yuvarlayınca, karşı taraftan biri de topa basarak,

“İtoğlu it! Ayağındaki topa girmiyek, sennen gafa topuna da çıkmıyağ, şutunun önünde de durmayağ. O zaman niye oyniggi... At iki üç tane maçı bitir gidek” deyince gülmeler arasında maçı başlatmış oldular.

Bu arada oyun kuralına uymayanlar ya da güzel pas alamayınca kaptan, oyuncuyu çıkarmak istediğinde, takımın diğer oyuncuları da kaptanla taraf olurdu. Aksi takdirde kaptan topu alır gider ve oyun sona erer tehlikesiyle karşı karşıya kalınırdı.

Kaptanın davranışı bugün için tanıdık geliyor mu?

Devamında görüşmek umuduyla.

Gülsan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet GÜL ağabeyime saygılarla. (Devam EDECEK)

DİĞER YAZILARI Gel Bakalım Devletin Babası- I 01-01-1970 03:00 Bayrama Dair... 01-01-1970 03:00 Şakga Yaptık... 01-01-1970 03:00 Hadee Canım!!! 01-01-1970 03:00 Dedem Atlas 01-01-1970 03:00 Var Ya... (Varya) 01-01-1970 03:00 Emekli... 01-01-1970 03:00 Sevda... 01-01-1970 03:00 Peynir Heç'e Çıktı 01-01-1970 03:00 Zümrüd-ü Anka - II 01-01-1970 03:00 Simurg (Zümrüd ü Anka)- I 01-01-1970 03:00 90 Lira Bindi (Taksi)-10 Lira İndi (Simit) 01-01-1970 03:00 Asker- Saf Anadolu Çocuğu 01-01-1970 03:00 Şehit... 01-01-1970 03:00 Kutsim kızıl saçlım-4 01-01-1970 03:00 Kutsi – Kızıl saçlım 3 01-01-1970 03:00 Kutsi – Kızıl saçlım 2 01-01-1970 03:00 Kutsi...Kızıl saçlım 01-01-1970 03:00 Saatler dursa da akan zaman… 01-01-1970 03:00 Ekşi her zaman ekşi değildir. Bazı ekşiler tatlıdır hıdır ekşi gibi 01-01-1970 03:00 Pamuk tarlaları beyazın lekeleri 01-01-1970 03:00 Orada bir köy var mıymış uzakta? 01-01-1970 03:00 Futbol üzerine – Topumuzu kessinler mi? 3 01-01-1970 03:00 Futbol üzerine – Topumuzu kessinler mi?- 2 01-01-1970 03:00 Futbol üzerine – Topumuzu kessinler mi? 01-01-1970 03:00 Anne, melekler neden beyaz? 01-01-1970 03:00 Nostalji sendromu 01-01-1970 03:00 YETER – YAHU 01-01-1970 03:00 Yas’ın Gölgesinde Cumhuriyet-III 01-01-1970 03:00 Yas’ın Gölgesinde Cumhuriyet- II 01-01-1970 03:00 Yas’ın Gölgesinde Cumhuriyet- I 01-01-1970 03:00 Savaşta çocuk olmak 01-01-1970 03:00 Emeğim 01-01-1970 03:00 Türk – Osmanlı –II 01-01-1970 03:00 Türk – Osmanlı 01-01-1970 03:00 HİLAL VE YILDIZ 01-01-1970 03:00 Onbeşinci gün 01-01-1970 03:00 Ağustos – Zaferler ayı 01-01-1970 03:00 Diken ve gül 01-01-1970 03:00 Ayıyla sohbet 01-01-1970 03:00 Neden ben? 01-01-1970 03:00 Kırk birinci 01-01-1970 03:00 BORDO BEYAZ 01-01-1970 03:00 Kurban 01-01-1970 03:00 Sevdalar; mektuplar, güller 01-01-1970 03:00 Çelik Kaleler 01-01-1970 03:00 Tebessüm 01-01-1970 03:00 Güzel görebilmek 01-01-1970 03:00 Bir şehir ki -III 01-01-1970 03:00 Tıpşor... 01-01-1970 03:00 Kanatsız Melekler 01-01-1970 03:00 Neyiz… Bilinsin! 01-01-1970 03:00 İnsan ve sevgi 01-01-1970 03:00 BUGÜN BAYRAM GÜNÜ DERLER... 01-01-1970 03:00 On Bir Ayın Sultanı – 4 01-01-1970 03:00 On bir ayın sultanı – 3 01-01-1970 03:00 On Bir Ayın Sultanı – 2 01-01-1970 03:00 On Bir Ayın Sultanı – 1 01-01-1970 03:00 Topun sahabı benim – 3 01-01-1970 03:00 Topun sahabı benim – 2 01-01-1970 03:00 Cumhuriyetin aydınlık yüzü; Prof. Dr. Naci Görür 01-01-1970 03:00 Cemre bu sefer insanlığa düşsün! 01-01-1970 03:00 Gitti canımın cananı 01-01-1970 03:00 İmdaaat… 01-01-1970 03:00 Sonsuzluğa mektup 01-01-1970 03:00 KİMSİN? YA SEN KİMSİN? 01-01-1970 03:00 Özlenen 01-01-1970 03:00 Bir şehir ki… 01-01-1970 03:00 Kırmızı gül her dem olmaz 01-01-1970 03:00 Büyük Abe (Selahattin’in Sıçanları) 01-01-1970 03:00 HARBİYELİ 01-01-1970 03:00