Onbeşinci gün

YAVUZ GEZER

07-09-2023 11:30

“Baktım bayrağımın kırmızısına kanım bulaşmış, ölsek ne gam, İzmir’e ilk girenler biz olmuştuk ya” Yüzbaşı Şerafettin

26 Ağustos – 9 Eylül 1922, kesin Türk zaferi. Yunan işgalinin son bulması…

Geldiklerindeki zalimane tavır, giderken arkalarında bıraktıkları büyük yangın “büyük İzmir yangını”

Keşke Yunan kazansaydı diyenlere eklenen keşke Sırplar kazansaydı diyen aymazlar.

Anlatmaya çalışayım, anlatabileceğim kadarıyla…

Bir kişiye dahi ulaşabilecek olmanın mutluluğuyla, çabasıyla…

Süngüler, güneş ışıklarının yansıdığı, alev alev yanan…

Ölümü ana kucağına kavuşmak sayan kahramanlar,

Dalga dalga iniyorlardı düşmanın üzerine korkusuzca, düğüne gidercesine…

“İlk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” emrini veren gözleri nemli bir komutan, dimdik ayakta…

Muharebe meydanına uzattığı eliyle, savaş alanını gösteriyor ve haykırıyordu!

“Hagianesti, neredesin? Gel de ordularını kurtar!”

İzmir gazetelerine “Bütün cepheyi dolaştım ama Mustafa Kemal adında bir komutana rastlamadım” diyen Hagianesti’ye cevap olarak…

Yalnızca ona mı?

Atatürk’ü muharebe meydanlarında yok sayan, içimizdeki tarih bilincinden yoksun veya bilinçli yok sayma teşebbüsünde bulunanlara da…

26 Ağustos Türk’ün en zor günüdür. 1071’den beri Anadolu’yu yurt edinmiş Türklerin Anadolu’daki son bağımsız günü de olabilirdi. 26 Ağustos…

1911 yılından beri savaştadır ülke, tam 11 yıl…

Sakarya Meydan Muharebesi kaçakları…

Mevcudunun büyük bir bölümü şehit olmuş zabitan heyeti…

Tükenmek üzeredir. Tek atımlık barutu kalmıştır tabir yerindeyse.

Yunan ordusu ise geri çekilmesini Afyon – Eskişehir eksenine “muazzam” bir savunma hattı kurmuştur. Hamisi İngilizlerin desteğiyle…

“Türkler 6 ayda geçerlerse, 6 günde geçtik diye yazabilirler tarih sayfalarına” dedikleri…

Onun için bu hat tek vuruşla imha edilmeli ve Yunan buradan sökülüp atılmalıydı…

Üç Mustafa’nın; Mustafa Kemal (ATATÜRK)

Mustafa İsmet (İNÖNÜ)

Mustafa Fevzi (ÇAKMAK)

Bildiği çok riskli bir plan oluşturuldu.

Ya büyük bir bozgun ya da büyük bir zafer olacaktı.

Yunan ordusu (kimi hainler tarafından Anadolu’ya girmediği, sadece İzmir plajlarında bir süre kalıp ayrıldığı söylenen) Ertuğrul Bey, Osman Bey, Orhan Gazi gibi şahsiyetlerin mezarlarını çiğniyor, sandukalarını kırıyor ve ayaklarının altına aldığının fotoğraflarını Avrupa basınında yayımlayarak Türkleri aşağılıyorlardı.

Meclis ATATÜRK’e baskı yapıyordu. SAVAŞALIM…

ATATÜRK ise Temmuz’da futbol maçı düzenliyor, Ağustos’ta çay partisi veriyordu…

Üç Mustafa’nın bildiği plan deşifre olmasın, içimizdeki işbirlikçiler bilgi ulaştıramasınlar diye.

Savaş hilesini, Mete’den Alparslan’a, Alparslan’dan Timur’a, Timur’dan Fatih’e, Fatih’ten ATATÜRK’e kadar savaşta bir sanatçı gibi kullanan komutanlardı bunlar.

Meclisin acımasızca eleştirileri ise bu işin kaymağıydı…

ATATÜRK’ün istediği de tam olarak buydu.

O, muhaliflerini de hilenin bir parçası haline getirmişti…

Savaştan birkaç gün önce çay partisi verildiği esnada hızlıca Konya’ya geçti. Telgraf ve posta teşkilatı basıldı. Haberleşme kontrol altına alındı. ATATÜRK’ün geldiğini Yunanlara duyurmak mümkün değildi.

Cepheye geçti. Savaş planı masaya kondu…

Paşalardan itirazlar oldu. Bu plan bir delilikti…

Başarısızlık Anadolu’nun elden çıkması demekti.

Bu plan dahilinde cephane ikmali dahi yapılamazdı.

“İkmali düşmandan yaparız” diyen ATATÜRK.

“Bir yılda uğraşarak ancak düşmanla denk bir hale gelebildik. Bir daha bu gücü yaratamayız. Bu sefer kesin sonuç almak, savaşı bitirmek zorundayız.”

“Bunun için de tehlikesine rağmen, bu planın uygulanmasından başka çare göremiyorum” dedi.

Yakup Şevki Paşa “Bu planla kaybedersek bize vatan haini derler. Bu meclis bizi asar.” Diye itirazını sürdürünce ATATÜRK; “Korkmayın paşam sorumluluk bana aittir. Kaybedersek beni hemen asarsınız!”

Esasen Yakup Paşa haklıydı.

ATATÜRK’ün planı harp taktiklerinin tamamen dışındaydı…

Planın fark edilmesi bir felaket olurdu.

Bir gece önce 25 Ağustos, asıl taarruz istikameti değiştirilecek ve birliklerin tamamı kaydırılacaktı. Öyle de oldu.

Ordu Şuhut Dağları arasından geçerek Yunan ordusunun güneyine sızdı.

Sabah bir saate gecikmeyle (sisin görüşü engellemesi nedeniyle) 05:30’da emsali görülmemiş bir topçu ateşi başladı. Sessizlik bıçak gibi yırtılmıştı…

Yunan topçusu kör edilmişti. Çünkü ileri gözcüleri bu ateşle yok edilmişti ve Yunan mevzileri tam isabetle vuruluyordu.

Yunan komuta kademesi bunun bir aldatmaca ve asıl taarruzu kamufle harekâtı olarak algılıyor ve birlik kaydırmıyordu…

Son hamleleri ise İzmir’deki komuta karargâhınca engelleniyor ve bu harekatın “asıl taarruz istikametini” gizlemek için bir şaşırtmaca olduğu düşüncesinde ısrarcı davranıyordu.

Fark; Türk komuta heyeti askerlerinin hemen yanında, Yunan komuta heyetinin 400 kilometre batıda oluşuydu.

Bundan sonra anlatılması gerekenler bir başka makalenin konusu.

Türk Ordusu 400 kilometrelik mesafeyi Yunan askerini kovalayarak 9 günde geçti.

Dünya harp tarihi açısından görülmemiş bir takip harekatıydı bu.

2 Eylül’de Eskişehir, 6 Eylül’de Balıkesir ve Bilecik’i, 7 Eylül’de Aydın’ı, 8 Eylül’de Manisa’yı geri aldı ve 9 Eylül’de İzmir’e girdi. Bu süreçte Yunanistan Küçük Asya Ordusu’nun başkomutanlığına getirilmiş General Nikolaos TRİKUPİS Afyonlu Ahmet Çavuş tarafından tutsak edildi.

9 Eylül 1922 sabahı Ahmet Zeki Bey komutasındaki 2. Süvari Fırkası, ardından Mürsel Paşa komutasındaki 1. Süvari Fırkası birlikleri İzmir şehrine girdi. Ardından 5. Süvari Kolordusu komutanı Mirliva Fahrettin Paşa, komutasındaki birliklerle saat 10:00’da İzmir’e girdi.

İzmir’in kucağına girdikleri anda Akşehirli Bekir oğlu Mehmet, Antalyalı Ömer oğlu Hakkı, Nevşehirli Ahmet Seyit Mehmet ve Ahmet oğlu Ahmet “Mersinli’yi geçtikten sonra Tuzakoğlu fabrikasının önüne geldiğimiz zaman, fabrikadan üzerimize açılan ateşle, müfrezemizin önünde yürürlerken şehit oldular.” 4. Alay Kumandan Vekili Yüzbaşı Şerafettin Bey’in anlatımıyla.

Bu mübarek şehitlerin kanları 15 Mayıs 1919 tarihinde İzmir’e çıkartma yapan Efzon Alayı işgal askerlerine kordon boyunda ilk kurşunu sıkarak Türk direnişini başlatan Şehit Hasan Tahsin Recep ya da gerçek adıyla Osman Nevres’in ve 15 Mayıs 1919 günü “Zito Venizelos (yaşa Venizelos)” demesi için zorlanıp, “Kato Venizelos (kahrol Venizelos)” dedikten sonra Yunanlar tarafından süngülenerek şehit edilen Yarbay Şükrü Bey’in mübarek kanlarına karıştılar…

Ayrı tümenlere bağlı birlikler (süvari) birbirleriyle yarış halinde ilerleyerek Kadifekale, Sarıkışla, Karşıyaka, paket postanesi ve hükümet konağında göndere Türk bayrağını çekip İzmir’in kurtuluşunu ilan ettiler.

Vilayet konağına bir kadının verdiği el yapımı TÜRK BAYRAĞI; Yüzbaşı Şerafettin, Teğmen Ali Rıza (AKINCI), Teğmen Hamdi (YURTERİ) ve 8.5 yıllık asker Diyarbakırlı Kürt Reşo lakaplı Çavuş Mehmet Reşit (NAZLI) tarafından çekildi.

Yunanların hamisi İngilizlere ve Amerikalılara ait donanmanın 48 saatlik süre içerisinde körfezi terk etmesi konusunda nota verildi. ATATÜRK ve komuta heyeti 10 Eylül’de İzmir’e girdi.

“İşte İzmir!

Esir edilmiş İzmir o…

Masal değil bu gerçek,

Gözlerimizle görüyoruz ki yok ettiği istila ordusunu denize döken, yabancı eline düşmüş Türk İzmir’i, Türk bütünlüğüne yeniden alıp katan başkahraman 40 aylık yoldan gelmiş, işte tepeler üstünde duruyor.” (Ruşen Eşref ÜNAYDIN)

Ve diyoruz ki işgale karşı direnenler ay yıldızlı bayrağı göndere çekerken o ay yıldızlı Türk Bayrağı’nın 1389 yılında Sırbistan komutasındaki Balkan ittifakı ile Türkler arasında yapılan 1. Kosova Savaşı’nda şehit kanı üzerine düşen Jüpiter’in hilalle oluşturmuş olduğu bu tablo kızlarımızın Avrupa şampiyonluğu kazanması ile birlikte tekrar anlamlı bir şekilde göndere çekilmiştir.

Bu durumdan rahatsız olan ve “keşke Sırplar kazansaydı” diyen tarih cahili güruh bayrağımızın da yine Sırplara karşı verilen bir mücadele sonrasında ortaya çıktığını bilseydi acaba ne hissederdi?

DİĞER YAZILARI Gel Bakalım Devletin Babası-II 01-01-1970 03:00 Gel Bakalım Devletin Babası- I 01-01-1970 03:00 Bayrama Dair... 01-01-1970 03:00 Şakga Yaptık... 01-01-1970 03:00 Hadee Canım!!! 01-01-1970 03:00 Dedem Atlas 01-01-1970 03:00 Var Ya... (Varya) 01-01-1970 03:00 Emekli... 01-01-1970 03:00 Sevda... 01-01-1970 03:00 Peynir Heç'e Çıktı 01-01-1970 03:00 Zümrüd-ü Anka - II 01-01-1970 03:00 Simurg (Zümrüd ü Anka)- I 01-01-1970 03:00 90 Lira Bindi (Taksi)-10 Lira İndi (Simit) 01-01-1970 03:00 Asker- Saf Anadolu Çocuğu 01-01-1970 03:00 Şehit... 01-01-1970 03:00 Kutsim kızıl saçlım-4 01-01-1970 03:00 Kutsi – Kızıl saçlım 3 01-01-1970 03:00 Kutsi – Kızıl saçlım 2 01-01-1970 03:00 Kutsi...Kızıl saçlım 01-01-1970 03:00 Saatler dursa da akan zaman… 01-01-1970 03:00 Ekşi her zaman ekşi değildir. Bazı ekşiler tatlıdır hıdır ekşi gibi 01-01-1970 03:00 Pamuk tarlaları beyazın lekeleri 01-01-1970 03:00 Orada bir köy var mıymış uzakta? 01-01-1970 03:00 Futbol üzerine – Topumuzu kessinler mi? 3 01-01-1970 03:00 Futbol üzerine – Topumuzu kessinler mi?- 2 01-01-1970 03:00 Futbol üzerine – Topumuzu kessinler mi? 01-01-1970 03:00 Anne, melekler neden beyaz? 01-01-1970 03:00 Nostalji sendromu 01-01-1970 03:00 YETER – YAHU 01-01-1970 03:00 Yas’ın Gölgesinde Cumhuriyet-III 01-01-1970 03:00 Yas’ın Gölgesinde Cumhuriyet- II 01-01-1970 03:00 Yas’ın Gölgesinde Cumhuriyet- I 01-01-1970 03:00 Savaşta çocuk olmak 01-01-1970 03:00 Emeğim 01-01-1970 03:00 Türk – Osmanlı –II 01-01-1970 03:00 Türk – Osmanlı 01-01-1970 03:00 HİLAL VE YILDIZ 01-01-1970 03:00 Ağustos – Zaferler ayı 01-01-1970 03:00 Diken ve gül 01-01-1970 03:00 Ayıyla sohbet 01-01-1970 03:00 Neden ben? 01-01-1970 03:00 Kırk birinci 01-01-1970 03:00 BORDO BEYAZ 01-01-1970 03:00 Kurban 01-01-1970 03:00 Sevdalar; mektuplar, güller 01-01-1970 03:00 Çelik Kaleler 01-01-1970 03:00 Tebessüm 01-01-1970 03:00 Güzel görebilmek 01-01-1970 03:00 Bir şehir ki -III 01-01-1970 03:00 Tıpşor... 01-01-1970 03:00 Kanatsız Melekler 01-01-1970 03:00 Neyiz… Bilinsin! 01-01-1970 03:00 İnsan ve sevgi 01-01-1970 03:00 BUGÜN BAYRAM GÜNÜ DERLER... 01-01-1970 03:00 On Bir Ayın Sultanı – 4 01-01-1970 03:00 On bir ayın sultanı – 3 01-01-1970 03:00 On Bir Ayın Sultanı – 2 01-01-1970 03:00 On Bir Ayın Sultanı – 1 01-01-1970 03:00 Topun sahabı benim – 3 01-01-1970 03:00 Topun sahabı benim – 2 01-01-1970 03:00 Cumhuriyetin aydınlık yüzü; Prof. Dr. Naci Görür 01-01-1970 03:00 Cemre bu sefer insanlığa düşsün! 01-01-1970 03:00 Topun sahabı benim – 1 01-01-1970 03:00 Gitti canımın cananı 01-01-1970 03:00 İmdaaat… 01-01-1970 03:00 Sonsuzluğa mektup 01-01-1970 03:00 KİMSİN? YA SEN KİMSİN? 01-01-1970 03:00 Özlenen 01-01-1970 03:00 Bir şehir ki… 01-01-1970 03:00 Kırmızı gül her dem olmaz 01-01-1970 03:00 Büyük Abe (Selahattin’in Sıçanları) 01-01-1970 03:00 HARBİYELİ 01-01-1970 03:00