Kuyu ve külhan

Av. İrfan SÖNMEZ

14-12-2023 10:37

Dünü bilmeyen, bugünü anlayamaz. Geçmişi anlama çabaları, aslında bugünü anlama çabasının bir parçasıdır. 

Tarih tekerrür eder mi? Hatalar tekerrür ederse, onlardan kaynaklanan sonuçlar da tekerrür eder. İşte aynı kuyuya düşmemek için, geçmişin labirentlerinde dolaşmak, bugünü şekillendiren düne ait ipuçlarını bulmaya çalışmak gerekir. 

Adnan İslamoğulları,  Kuyu ve Külhan ‘da tam da bunu yapmış. 

Kuyu, 12 Eylül'e kadar olan Türkiye'nin, Külhan ise 12 Eylül'den sora Külhan'a, ateşe atılanların romanı. 

Bir kitap, İskender Öksüz Hoca'nın ifadesiyle; daha ilk sayfalarını okur okumaz sizi içine alıp, bir parçası haline getiriyorsa iyi bir romandır. Onu okurken kendinizi de okumalı, sayfaların arasında kendinizi de görmelisiniz. İslamoğulları'nın Kuyu'su da Külhan'ı da sadece sizi içine almıyor, kendisi de sizin içinize girerek duygu dünyanızı sarsıp duruyor. 

Kitaplar, yazarın hayallerinin kurguya dönüşmüş halini resmetmiyor, tam tersine gerçeklerin, yaşanmışlıkların, acıların, kederlerin güçlü bir kurgu ile okuyucuya sunulmasını temsil ediyor. Kuyu da Külhan da hayal-roman değil, gerçekliğin romanları. 

Kitapları benzerlerinden farklı hale getiren, İslamoğulları'nın anlattığı olayların hemen tamamının bizzat içinde olması veya içinde olanlarla yakın münasebette bulunmasıdır. Bu onu hem bilgi hem de duygusal açıdan çok beslemiş.  Ama yazar, olayların içinde kalıp boğulmuyor, 12 Eylül öncesi ve sonrasına, aradan yıllar geçtikten sonra dışarıdan ve yukarıdan bakmayı ve büyük resmi görmeyi de başarabilmiş. Onun için okurken, okumuyor kitabı ve o günün olaylarını adeta yeniden yaşıyorsunuz. 

Kuyu'da, 12 Eylül'e gidilirken nasıl bir toplum mühendisliği yapıldığı gözler önüne seriliyor. Mühendisliğin hedefi, gençleri çatıştırarak yeni bir düzen için toplumu hazır hale getirmektir. İçinde bulunduğu toplumsal durumu veya sosyal psikolojiyi anlayamayanlar neye hizmet ettiklerini bilemezler. Bazen verdiğimiz kararlar bize ait gibi görünse de gerçekte bize ait değil, konjonktüre aittir. Topluma hâkim olan hava sizin iradenizi ezer. Söz ağzınızdan çıkar ama o sözü size söyleten yaşadığınız şartlardır. 

İşte o şartlar, yeni bir düzen kurmak isteyenler tarafından oluşturulur. Bir diyalogda yazar bunu şu şekilde dile getirir:"...gençlerin elindeki kılıcı bileyen devletin bizzat kendisi, ya da devletin içine sızmış askeriyle, siyasetçisiyle, sermayesiyle basını ile, bürokratıyla, istihbaratçısıyla emperyalizmin beşinci kol faaliyetlerini yürüten maaşlı lobilerdi...Bunlar millette çaresizlik hissi oluşturuyorlar, tek çarenin askeri bir müdahale olduğunu fısıldıyorlar."(Kuyu,s.367-389) 

12 Eylül öncesi ülkücü-komünist ayrışmasından ibaret değildir. Diğer gruplar da bu kavganın dışında ama meyvenin olgunlaşıp kucaklarına düşeceği günü beklemektedirler. Kitapta, Menzil, Millî Görüş, Fethullah Gülen yapılanması ayrı ayrı bir romanın elverdiği ölçüde irdelenir. Bugün olanların endişesi, o günlerde romanın kahramanlarından ağabeyin ağzından şu şekilde verilir: “Milletimizin dini hassasiyeti yüksektir ama yüksek olduğu kadar da istismara açıktır. Din elden gidiyor diye başlatılan fitnenin ateşi büyük olur, söndürülmesi zor olur. Siyasi kavgalara benzemez. Asıl İtilafçılar bunlardır. Atatürk’ü sevmezler hatta düşmandırlar, Enver Paşa'mızı da sevmezler hatta düşmandırlar, cumhuriyetle bitmeyen bir hesapları ve kinleri vardır...Korkarım ki siyasetin içinde dini saiklerle mevzi alanlar bozacaklar ahengimizi."(Kuyu,s.122) Çünkü, "bu topraklarda en çetin ihanet din kisvesi altına gizlenen ihanettir, en kolay o ihanet yayılır."(Kuyu,s.239) 

 Kırk beş yıl öncenin Türkiye’si anlatılırken etnik ayrılıkçılığın ayak sesleri de girmiştir romana, Romanın bir başka kahramanı Mehmet Selim Efendi şöyle anlatır: "Kürtçülük ayrı bir bela, Komünizmin memelerinden süt emiyor ve serpiliyor. Komünizmden daha büyük bir bela... Ne var ki Ermenilerin ve Kürtlerin dünyada olup biteni anlayacak ferasetleri yok, hafızaları da; sahip oldukları tek hissiyat düşmanlık"(Kuyu,s.127-143)  

Bugün de Kürtçülüğün aynı memelerden süt emmesi garip değil mi?" Dün devrim adı altında sloganlara hapsolmuş bir ideoloji ile halkların kardeşliği adı altında alttan alta yürütülen Kürtçülük arasına sıkışmış  bir sol,"(Kuyu,S.127) bugün onun siyasi uzantısını meşru görmekle, Sol -Atatürkçülük arasında sıkışmış bir sol. Dünle bugünün mukayesesi yapıldığında çok şey değişmediğini,  aynı hataların tekrar edildiğini görüyorsunuz. 

Kuyu'da sadece toplum psikolojisine dikkat çekilmez, asker psikolojisine de dikkat çekilir. Askerin vatandaşa bakışı Nilüfer hanımın ağzından şu şekilde anlatılır:  "...Bu asker takımının zaafıdır, karşılarındaki herkesi alt rütbeleri zannederler ve itirazdan hoşlanmazlar. Vatanseverliğin de kendi inhisarlarında ya da omuzlarındaki apoletlerde asılı olduğun vehmederler..."(Kuyu,s.115) Başkalarına güvenmemek, darbe dönemlerinde o başkalarını vatansever, vatan haini ayırt etmeden aynı kefeye koymaya, aynı acımasızlığın muhatabı etmenin nedeni olur. Sivillere güvenmemek bu psikolojiden neşet eder. 

Külhan’da ise artık darbe olmuş ülkücülerin Yusufiye süreci başlamıştır. İşkenceler, baskılar, zulümler gırla gider. Romanların kahramanının adının Yusuf olması biraz da bundandır. Yusuf Peygamber, önce bir kuyuya sonra da hapishaneye atılır. Romanın Yusuf'u işkencelerden geçer ama hapse düşmez, yıllarca firar gezer, yoklukları tadar. Kuyu'su da içine girdiği mücadele ve tanık olduklarıdır. Kitap, dışarıdakilerin içeridekilere yetişmek için çırpınışlarını anlatan pasajlarla doludur. Mesela Ömer Haluk, “İçeridekilerin yiyemediği yemekleri yememeye ahdeder, varını yoğunu cezaevlerindekine harcar."(Külhan,s.99) İsmen tanıdığınız bazı isimleri yeniden ve bir başka yüzleri ile tanırsınız. Kimler yoktur ki, Rahmetli Türkeş, Rahmetli Galip Erdem, Rahmetli Yazıcıoğlu,  Ali Uzunırmak, Bahçeli, Ömer Haluk  (Suat Başaran), Sefa Şefkat Çetin, Necmettin Hacıeminoğlu, Nevzat Kösoğlu, Cem Ersever, Topal ve daha bir çok isim kendi ad ve namları ile her iki romanda arz-ı endam ederler. 

Kitapta, hapishanelerin -siyasal İslamcılar- tarafından nasıl ablukaya alınıp bazı yerlerde -mücadelelerinden şüpheye düşürülenlerin nasıl ülkücülükten firar ettiklerini anlatılır. Aslında firar edilen ülkücülükten çok kendi cehaletleri ve kendi niyetlerine olan güvensizlikleridir. Birçoğu dini eğitim almamıştır. İslam'ı bilmemek,  bazılarının onlara verdikleri mücadelenin de ,İslam'la bağdaşmadığını- telkin etme fırsatı verir. İç dünyaları dağılınca kendi yaşadıklarını bile kendi gözlemleri ile değil, bu çevrelerin gözlemleri ile anlamaya başlarlar. Kendilerinden, inançlarından şüpheye düşerler. "Cahiliyeden İslam'a" rücu ettiklerine dair bildiriler yayınlayıp kendi geçmişlerinden koparlar. Bu konu, ülkücü çevrelerde biraz kapalı kalmış, çok konuşulmamış, yazılmamış bir konudur. Niyetinden emin olan, biraz dini bilgisi bulunan, kafasındaki boşlukları doldurmuş hiçbir ülkücü bu propagandalara rağbet etmedi. Mesela benim de kaldığım Buca cezaevinde dışarıdan gelen kitaplar mutlaka adı konulmamış bir sansürden geçerdi,  gönüllülük esasıyla okunmaması gerekenler söylenir ya o kitapların ya kapağı açılmaz ya da -teşkilattan birinde- toplanırdı. O topladığımız kitapların çoğu hala kitaplığımda durur. Onun için hatırladığım kadarıyla, Buca'da/Şirinyer Askeri cezaevinde, Konya, Kayseri, Manisa, Denizli ve Aydın ÜGD davalarının tutuklularında hiç fire verilmedi. Ama cezalar kesinleşip herkes yeni cezaevlerine gidince dışarıdan yönlendirilen ve ülkücüleri -ırkçı, kafir- ilan eden yayınlar bazılarını etkiledi. İnanç ve mücadelelerinden şüpheye düştüler ve tabii bu ülke için hiç risk almamış, insanları Müslüman veya kafir ilan etme tekeline sahip olduğunu düşünen kesimlerin oyununa geldiler. Romanda, o dönem dışarıda çıkan Yazı dergisine işaret edilir. Yazıyı çıkaranlara göre, TE CE'ye hizmet edilmezdi, bu düzen küfür düzeniydi, siyaset de onun aracıydı. Çok sert, Selefiliği çağrıştıran yayınlar yaptılar. Taa ne zamana kadar? AKP iktidar olunca, siyasete küfür diyenlerin hepsi AKP'ye kemik kapmaya koştu. Kimi vekil oldu, kimi bakan odu, içinde parti başkanları bile çıktı. Şu anda AKP'de en etkili olan grup da bu gruptur. 

Gerek Külhan'da gerekse Kuyu'da romanın kahramanlarından ağabey birçok defa "iki tarafın(Komünist-Ülkücü) kavgasından korkarım ki üçüncü taraf kazansın" diye endişelerini dile getirir. Üçüncü taraf, İslam'ı tekellerine alan siyasal İslamcılardır. Aradan yıllar geçer ve bu öngörü gerçek olur.  

İslamoğulları, bizdeki devlet ve devletçi anlayışa, Tanpınar’ın şu sözleri ile dikkat çeker. Konuşan romanın baş kahramanı Yusuf'tur :" Türkiye evlatlarına kendisinden başka şeyle meşgul olmak imkanını vermiyor, diyor Tanpınar. İşte o benim olmayacağımı söylediğim dünya, Türkiye evlatlarına gerçekten kendisinden başka bir şeyle meşgul olmayı bırak, kendisinden başka bir şey düşünmesine bile müsaade etmiyor. Oysa bu ülkenin evlatları her şeyden önce kendisini düşünmeli. Kendi geleceğini hayal etmeli. Önce kendi geleceği ile ilgili hayalleri olmalı. Kendi ihtisas alanlarını tercih etmeli ve bu alanda yoğunlaşmalı. Söylesene bana kendi hayallerinin peşinde koşan kaç kişi var? Kaç kişi küçük yaşlarında istediği şeyin peşinde hala. Meslekler bile ideolojik eksiklik alanlarında tespit ediliyor hala. Sanata meyilli çocuklar mühendislik okuyor, mühendis olacaklar dil ve tarih coğrafyada okuyor. Nerde gazetecilik, nerede sanat tarihi, nerede felsefe, nerede sosyoloji, nerede plastik sanatlar? Teşkilat bünyesinde sergi açılışı duymadım ben hiç. Diyeceğiz ki, toprağa düşmekten cenaze omuzlamaktan vakit mi bulduk? Neden? İşte sebeple, henüz ergenliğe ulaşmış gençlerin Türkiye'den başka şey düşünmesine müsaade etmiyor bu ülke ve özellikle o bahsettiğin yapılar..."(Külhan,s.64) 

Yazar, her iki romanda da -solcular/komünistler- için mutedil bir dil kullanır, incitici bir dil kullanmaktan kaçınır. Doğru da yapar, geçmişin kavgalarını bugüne taşımamak için kelamını ve kalemini sivriltmez. Kuyu'nun kahramanlarından biri olan solcu Ender'in vatansever olduğunu söyler. Geçmişin kavgalarını geçmişte bırakmaya dikkat eder. Bu savaşın başkalarına yaradığını, iki tarafı da ezip yaraladığını anlatır. Bu aslında, bugünün gençlerine bir uyarıdır. Kuklacının elindeki kukla olmayın der. 

Kuyu ve Külhan, son 45 yılın romanlaştırılmış bir tarihi gibi. İyi roman, bir çırpıda okuyup bitirmek istediğiniz, her sayfasını merak ettiğiniz kitaptır.İslamoğulları'nın romanları da öyle. Her sayfada bir sonraki sayfayı merak ediyorsunuz. Dünü ve bugünü anlamak isteyenlerin vazgeçemeyecekleri iki kıymetli eser. Kitapları önemli kılan bir başka husus da Yazarın, tanık olduklarını cesaretle dile getirmesi ve yanlışı olanları gizleme gereği duymamasıdır. Kısa süre görev yapan bir Ocak genel başkanının -sıra dışı ilişkileri- ortaya çıkınca yaşananları, o kişinin Yazıcıoğlu ve arkadaşlarının ayrılma sürecinde oynadığı rolü, aracında bir dolu silah yakalanmasına rağmen ifadeye bile çağrılmayan bir başkasını açıklıkla anlatır. Kendi adıma karanlıkta kalmış birçok notayı bu büyük emek mahsulü eserler sayesinde öğrenme imkânı bulduğumu söyleyebilirim. 

Yazıyı,  yazarın sivil bir milliyetçiliği savunan şu tespitiyle bitirelim: "Fikrimiz iktidar, biz içerideyiz" diyenleri romanın baş kahramanı Yusuf şöyle eleştirir: “Milliyetçi siyaset ve devlet arasındaki siyasal ensest ilişki sona ermeden, devlet babanın her istediğinde evlatlarına musallat olma hakkını bizzat kendi entelijansiyasının   verdiği bir siyasi hareketin müesses nizamdan ve devletin içindeki güç odaklarından bağımsız bir siyaset takip etmesi mümkün olamaz. Böyle bir siyasi hareketin gerçek anlamda bir iktidar olma isteği ya da hedefinin olduğu iddiası kargaları bile güldürür."(Külhan,s.130) 

Dün ve bugün ile ilgili daha birçok önemli tespiti barındıran Kuyu ve Külhan' mutlaka okunmalı, okutulmalıdır. Kitaplar, sadece ülkücülere hitap etmiyor, toplumun her rengi için bir şeyler söylüyor, değerlendirmelerde bulunuyor, onun için de dikkatle okunmayı hak ediyor.  

DİĞER YAZILARI İYİ Parti kongresi, Akşener’in vedası 01-01-1970 03:00 Hak'ka batılı karıştırmak 01-01-1970 03:00 Şimdi milliyetçilik yapma zamanı 01-01-1970 03:00 Dil üzerinden bölücülük 01-01-1970 03:00 Balkon konuşmasının satır araları 01-01-1970 03:00 Milliyetçiliğin özlü bir tarihi 01-01-1970 03:00 Ahlaksız siyaset kaybetti 01-01-1970 03:00 Kazanan demokrasidir 01-01-1970 03:00 Tony Blair'in yolculuğu 01-01-1970 03:00 Kazanan milliyetçilik olmalı 01-01-1970 03:00 Bir terör saldırısının düşündürdükleri 01-01-1970 03:00 Asıl tehdit bu siyaset tarzıdır 01-01-1970 03:00 Ülkücülük yağmalanırken 01-01-1970 03:00 Yerlikaya ve mafya operasyonları 01-01-1970 03:00 Bülbülü öldürmek 01-01-1970 03:00 DEM üzerinden milliyetçilik 01-01-1970 03:00 Biz seyrederken yahut siyasi münafıklık 01-01-1970 03:00 Mülakatlar ve iktidar 01-01-1970 03:00 Korkuları yönetmek 01-01-1970 03:00 Milliyetçilik ve İslam 01-01-1970 03:00 Sisi ile barış 01-01-1970 03:00 Montaigne haksız mı? 01-01-1970 03:00 Zana ve Ahmet Türk’ün çağrısı 01-01-1970 03:00 İslam düşüncesi ve ikbal 01-01-1970 03:00 Enkazdan oy çıkarmak! 01-01-1970 03:00 Aynı kaba tükürmek 01-01-1970 03:00 Düşün artık yargının yakasından 01-01-1970 03:00 Uluslararası Adalet Divanı’nın İsrail kararı 01-01-1970 03:00 Şeyhefendi'nin rüyasındaki Türkiye 01-01-1970 03:00 Sinan Ateş dosyası neyi bekliyor? 01-01-1970 03:00 Terörle mücadelede söz birliği ve kararlılık 01-01-1970 03:00 Deizm ve Kuran 01-01-1970 03:00 SULTAN DİNİN İKİZ KARDEŞİ OLUNCA 01-01-1970 03:00 Şehitlerimize dokunmayın! 01-01-1970 03:00 Dağın sözünü meclise taşımak 01-01-1970 03:00 Kabuk bağlamış yaraları deşmek 01-01-1970 03:00 ŞEHY SAİD 01-01-1970 03:00 ARAP'I SEVMEK YAHUT SEVMEMEK 01-01-1970 03:00 YUNANİSTAN ZİYARETİ 01-01-1970 03:00 İYİ Parti’nin kararı 01-01-1970 03:00 MİLLİYETÇİLİK VE MODERNİZM 01-01-1970 03:00 Atatürk Demirtaş’a selam gönderir miydi? 01-01-1970 03:00 Türkiye'de din anlayışında değişim süreci 01-01-1970 03:00 Yargı bağımsızlığı 01-01-1970 03:00 ABD/İsrail yapımı soykırım 01-01-1970 03:00 CHP’de yeni dönem 01-01-1970 03:00 Meclisin imkanlarını milletin aleyhine kullanmak! 01-01-1970 03:00 Kurtuluş paradoksu 01-01-1970 03:00 NİCE YÜZ YILLARA 01-01-1970 03:00 İslam düşüncesinin siyasal ufku 01-01-1970 03:00 Irak, Suriye, Libya ve Filistin, ya sonra?  01-01-1970 03:00 Para ve Faiz 01-01-1970 03:00 FİLİSTİN,İSRAİL,BATI’NIN İKİ YÜZLÜLÜĞÜ 01-01-1970 03:00 Hamas'ın saldırısı ve Filistin sorunu 01-01-1970 03:00 Öz vatanda sığınmacı olmak 01-01-1970 03:00 AİHM kararları ve çifte standart 01-01-1970 03:00 Mafya ile mücadele 01-01-1970 03:00 Tek dil, bütünleştirir 01-01-1970 03:00 Edepsizliğin dini yoktur!  01-01-1970 03:00 Cabiri; yeniden yapılanma -2 01-01-1970 03:00 Bölünme Anayasası 01-01-1970 03:00 DAĞINIK MUHALEFET 01-01-1970 03:00 BİN DOKUZYÜZ YETMİŞ SEKİZ 01-01-1970 03:00 Tarihi parçalamak 01-01-1970 03:00 İtaat ve itaatsizlik üzerine 01-01-1970 03:00 Milliyetçiler nasıl birleşir? 01-01-1970 03:00 Milliyetçilerin birliği 01-01-1970 03:00 Cabiri ve yeniden yapılanma 01-01-1970 03:00 BAHÇELİ’NİN İTTİFAK ÇAĞRISI 01-01-1970 03:00 Çürüme 01-01-1970 03:00 Yerel seçimlere doğru, ittifak mı, tek başına mı? 01-01-1970 03:00 İSLAM VE SİYASET 01-01-1970 03:00 Hukuk olmadan ekonomi düzelmez! 01-01-1970 03:00 VATANDAŞ NEREDE, MUHALEFET NEREDE? 01-01-1970 03:00 ZAM YAĞMURU VE ALDATMA USTALARI 01-01-1970 03:00 İslam, demokrasi ve Türkiye 01-01-1970 03:00 Bu kafayla mı? 01-01-1970 03:00 KAYBETME PSİKOLOJİSİ İLE SEÇİM KAZANILMAZ 01-01-1970 03:00 Fransa’dan ders almak 01-01-1970 03:00 MERDAN YANARDAĞ, ÖCALAN 01-01-1970 03:00 İYİ PARTİ KONGRESİ VE YENİ SİYASETİN İPUÇLARI 01-01-1970 03:00 Bir kitap ‘Popülizmin küresel yükselişi’ 01-01-1970 03:00 Dini cehalet ve fanatizm 01-01-1970 03:00 Sorunumuz din ve milliyetçilik satanlardır 01-01-1970 03:00 14 MAYIS SEÇİMLERİ VE BATI 01-01-1970 03:00 BİZ PKK'YA BAKARKEN... 01-01-1970 03:00 Yeni hükümet ve beklentiler 01-01-1970 03:00 Suçlu sadece muhalefet mi? 01-01-1970 03:00 Gyges'in yüzüğü yahut bağımlı yargı 01-01-1970 03:00 BİR HATIRA:GÜN SAZAK'IN ARDINDAN 01-01-1970 03:00 Geleceğini başkalarının ellerine bırakan toplum 01-01-1970 03:00 Anketler ve sonuçlar 01-01-1970 03:00 TARAFIMIZ BELLİ! 01-01-1970 03:00 Ayrıştırma siyaseti yerine birleştirme siyaseti 01-01-1970 03:00 Türkiye değişim istiyor 01-01-1970 03:00 AKP giderse... 01-01-1970 03:00 Milliyetçiler birleşiniz! 01-01-1970 03:00 Zamansız söz kime yarar 01-01-1970 03:00 EKONOMİK KRİZ,MİLLİYETÇİLİK VE AYRIŞMA 01-01-1970 03:00 Enfokrasi 01-01-1970 03:00 Testi kırıldı 01-01-1970 03:00 Akşener ve Altılı masa 01-01-1970 03:00 DAHA SORGULAMANIN ZAMANI GELMEDİ Mİ? 01-01-1970 03:00 Zaman daralıyor 01-01-1970 03:00 AFET BÖLGESİ, KADER-TEDBİR 01-01-1970 03:00 Deprem, Hatay ve Sığınmacılar 01-01-1970 03:00 Acımız büyük 01-01-1970 03:00 Büyük felaket 01-01-1970 03:00 Akşener ne diyor? 01-01-1970 03:00 Ortak politikalar metni, bir iktidar sıçraması 01-01-1970 03:00 Her seçim İmralı 01-01-1970 03:00 KARNE HEDİYESİ 01-01-1970 03:00 Bu sese kulak verilmeli 01-01-1970 03:00 FAY HATLARI ÜZERİNDE SİYASET 01-01-1970 03:00 Tutukluluk ve siyaset 01-01-1970 03:00 SİNAN ATEŞ'İN YAKTIĞI ATEŞ 01-01-1970 03:00 Yeni bir milliyetçi sıçrama 01-01-1970 03:00 ŞİDDET KÜLTÜRÜ 01-01-1970 03:00 Robotların duyguları yoktur! 01-01-1970 03:00 Tepkileri toplumsallaştırmak 01-01-1970 03:00 Seçilmiş travma 01-01-1970 03:00 Akşener’in suçu! 01-01-1970 03:00 Sosyal medya ve seçimler 01-01-1970 03:00 HERKES İÇİN ADALET 01-01-1970 03:00 Mahkeme kararı ile Kılıçdaroğlu’nun önü açıldı 01-01-1970 03:00 Yargı’nın intiharı 01-01-1970 03:00 ÇOCUK İSTİSMARI, STRATEJİSİZLİK 01-01-1970 03:00 ASKERİMİZ FAKİRDENDİR 01-01-1970 03:00 POST KAVGASI DEĞİL,VATAN KAVGASI 01-01-1970 03:00 Seçmenle duygusal ilişki kurmak 01-01-1970 03:00 YALANLA AVUNMAK 01-01-1970 03:00 Telafisi olmayan bir seçim 01-01-1970 03:00 Parti kapatma: Hukuk ve siyaset 01-01-1970 03:00 Sisi, Esat, muhalefet 01-01-1970 03:00 Parti kapatmak 01-01-1970 03:00 HDP, HANGİ MASANIN ALTINDA? 01-01-1970 03:00 HDP ile görüşme 01-01-1970 03:00 YERLİ VE MİLLİ OTOMOBİLDE SORULAR 01-01-1970 03:00 Suçlu bulundu: Türklük 01-01-1970 03:00 SİYASÎ İSTİKRAR VE GÜNDEM 01-01-1970 03:00 Kapanmış yarayı deşmek 01-01-1970 03:00 Fakıbaba, erdemli siyaset 01-01-1970 03:00 SİYASETÇİNİN BAŞARISI NE İLE ÖLÇÜLÜR? 01-01-1970 03:00 SEÇMEN EĞİLİMLERİNİ ANLAMAK 01-01-1970 03:00 Demokrasi ne ile var olur? 01-01-1970 03:00 YORUMA AÇIK OLMAYAN NAS BUDUR! 01-01-1970 03:00 BİZDEN Mİ OLSUN, ONDAN MI OLSUN? 01-01-1970 03:00 Bu kafayla terör bitmez! 01-01-1970 03:00 Sığınmacı sorunu, biz ve ABD 01-01-1970 03:00 SİYASİ NEZAKET VE CHP 01-01-1970 03:00 AHLAK KRİZİ 01-01-1970 03:00 Anketler ne diyor? 01-01-1970 03:00 İttifak ve nezaket 01-01-1970 03:00 Selçuklunun Osmanlının torunu, cumhuriyetin çocuklarıyız... 01-01-1970 03:00 Adaylık tartışmaları 01-01-1970 03:00 CUMHURBAŞKANI KİM OLMALI? 01-01-1970 03:00 YA HUKUK DEVLETİ YA YOLSUZLUK DEVLETİ 01-01-1970 03:00 KAFALAR DEĞİŞMEDİKÇE 01-01-1970 03:00 TARİH ÜZERİNDEN KUTUPLAŞTIRMA 01-01-1970 03:00 İMAM HATİPLER VE ŞARKICI GÜLŞEN 01-01-1970 03:00 EKONOMİK SORUNLARI ÇÖZECEK KADRO 01-01-1970 03:00 Doğru aday, kazanacak adaydır 01-01-1970 03:00 Keskin dil barış getirmez 01-01-1970 03:00 PARTİLER, İHTİMALLER 01-01-1970 03:00